Kategori arşivi: Ekonomi Yazıları

GELECEK NASIL GELECEK

YENİ DÜNYA DÜZENİ NASIL KURULACAK?

Bazı çevreler; Corona Virüs yüzünden, artık dünyada hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı, yeni bir dünya düzeni kurulacağını söylüyor.

Dünyanın geleceği kolaycı ve basit bir yaklaşımla bir virüse ihale ediliyor. Ama bir virüs etkisiyle yeni ve doğru bir dünya düzeni kurulmasını beklemek virüsten daha tehlikeli bir hastalıktır. Akla ve bilime uygun bir yaklaşım değildir. Daha keskin bir dille bir akıl tutulmasıdır.

Açıklamaya çalışalım…

Bilim, yaşamı;

  • Bir döngü içinde akışan
  • Sürekli değişen
  • Birbirini karşılıklı etkileyen
  • Zamanda ve mekanda değişik düzeyde örgütlenebilen
  • Yüksek karmaşıklıkta
  • Geri bildirimsel özellikte

SONSUZ SAYIDA BİLEŞENDEN OLUŞAN BİR DÖNGÜ olarak tanımlanmaktadır.

Gelecek ise; dün ve bugünle birlikte tek bir zaman parçasıdır. Yaşamın içinde ve yaşam döngüsüne dahil bir olgudur.

Bu yüzden gelecek de; yaşam sistemi içinde, yüksek karmaşıklıkta, döngüsel, geri bildirimsel ve kendi kendini değiştiren ve örgütleyen bir yaşam sistemidir. Yani gelecek; yaşam döngüsünün içindedir ve yaşama ilişkin bir tahmindir.

Yaşamın ve yaşamın içinde geleceğin evrimi ise sadece virüslere değil, sonsuz değişkene bağlıdır.

Sadece virüsün, yaşamı ve dünyayı değiştirmesini beklemek anlamsız bir bekleyiştir.

O HALDE; YAŞAMI, YAŞAMIN İÇİNDE GELECEĞİ VE GELECEKTEKİ DÜNYAYI ETKİLEYEN NEDİR?

Yaşamı, onun içinde geleceği ve gelecekteki dünyayı birincil olarak etkileyen şey düşüncedir.

Esasen yaşamın evrimi ile düşüncenin evrimi karşılıklı birbirlerini etkileyerek birlikte oluşmuşlardır. Yaşam ve düşünce aslında tek bir gerçekliktir.

Gelecekte ne olacak, gelecekte dünya nasıl olacak diye sorarken önce insanlığın düşünce düzeyinin nasıl evrileceğini, nereden nereye sıçrayacağını bilmek gerekmektedir.

Bu yüzden düşüncenin evrimi ve safhalarını kısaca gözden geçirmek ve bizi geleceğe götürecek düşünce sistemi üzerinde düşünmek gerekmektedir.

Düşünce; insanın yaşam mücadelesi süresinde evrildi.[1]

Nasıl insan organizması, karada yer değiştirirken bacaklarını; nesnelerce yansıtılan ışınları süzebilmek için gözlerini evrilerek kazanmışsa, düşünce de gökten inmedi.

İnsan organizması evrilirken düşünce de onunla birlikte evrildi. Algılar kavramları, kavramlar dili, dil hafızayı, hafıza akıl yürütmeyi ve bunların hepsi birden ve bir çevrim içinde kendi kendini örgütleyen, değiştiren ve yöneten düşünce sistemini Homo Habilis’ten bu yana 2 milyon yıllık bir evrim sürecinde oluşturdu.

Düşüncenin primitif hallerini ihmal edersek, kanımızca bilimsel düşünce evreleri de aşağıdaki süreçlerde oluşmuştur.

Düşüncenin ilk evresi “lineer- çizgisel” düşüncedir. Bu evrede; her sonuç tek sebebe bağlanır. Biz buna ”evet-hayır” evresi de diyoruz. Oysa doğada ve onun simülasyonu olan toplumda karşılaştığımız tüm olgular lineer değildir. Her şey evet-hayır basitliğinde izah edilemez.

Düşüncenin ikinci evresi; her şeyi parça parça ele alan, dünyayı parçaların birleşmesinin bütünü olarak ele alan “Kartezyen” düşünce evresidir. Buradaki düşünce sistemi; çözümlemeleri indirgeyerek yapar, doğrularını bir yüzeye yerleştirmiştir. Yüzey geometri, yani Kartezyen geometri bu evrenin geometrisidir. Felsefede Descartes, fizikte Newton bu düşünce sistemiyle ürün vermiş bilim adamlarıdır. Bu düşünce sisteminin teknolojisi ile uçaklar, otomobiller ve parçaların birleştirilmesiyle üretilen diğer tüm mekanik sistemler oluşturulmuştur. Bu yüzden bu evreye “mekanik düşünce” evresi de denilebiliyor.

Bu düşünce evresinin dayandığı temel değerler ve oluşturduğu paradigmalar; rekabet, niceliklere önem verme ve çizgisel hiyerarşidir.

Düşüncenin üçüncü ve bugünlerde yaygınlaşmaya başlayan evresi ise “holistik – bütüncül” düşünce evresidir. Bu evrede parçalar yoktur, bütün vardır… Çizgi yoktur, “ağ” vardır. Ve her şey birbirine bağlıdır. Bu düşünce sisteminde; hiçbir sonucun tek bir sebebi yoktur. Bu evrenin geometrisi uzaysaldır. Temel değerleri ise (Kartezyen düşünceyle kıyasla) rekabet yerine işbirliği, nicelik yerine nitelik, hiyerarşik egemenlik yerine ağsal ortaklıktır. Lineer ve Kartezyen düşünce sistemi bugün ki kapitalist ekonominin düşünce yapısı iken, holistik düşünce sistemi, yarınki ekolojik ekonominin ve yeni dünyanın düşünce yapısı olacaktır.

Bizi geleceğe taşıyacak olan; geleceği kavramamızı ve tasarlamamızı sağlayacak olan düşünce evresi işte bu üçüncü evredir. Bu holistik düşünce evresine sıçramazsak bireysel ve toplumsal olarak geleceğe sağlıklı uzanmamız ve dünyayı değiştirmemiz mümkün olmayacaktır.

Çünkü; Kartezyen ve mekanik düşünce sisteminin doğal ve sosyal yaşamı zedeleyen paradigmaları yani Kartezyen kapitalizm artık terk edilmek zorundadır. Çünkü; dünyanın doğal ve sosyal yaşamı Kartezyen Kapitalizmin bu paradigma yanlışlarıyla kendini sürdürememektedir.

Kartezyen kapitalist sistemin yanlış teknolojilerine dayalı ekonomik üretim ve tüketim süreçleri ile dünyanın doğal sistemi barışık değildir. Dünyanın ne havası, ne suyu,  ne de toprağı artık bu yanlış ekonomik sistemi taşıyamamaktadır. Bu düzen sürdürülebilir değildir.

Yine Kartezyen Kapitalist sistemin kendine dönük ve sadece niceliklerle uğraşan, niteliği ve ötekini unutmuş bireyi; dünyada başta gelir bölüşümü olmak üzere sağlık bölüşümünü, eğitim bölüşümünü ve besin bölüşümünü alt üst etmiştir. Bu yanlış paradigmalarla zehirlenmiş birey, katlanılabilir, bu düzen de sürdürülebilir değildir.

Bütün bu katlanılamazlıklar ve sürdürülemezlikler nedeniyle; kartezyen kapitalist paradigmalar yerine gelecekte dünyayı değiştirmek için holistik paradigmalar ve düşünce değerleri gecikmeden oluşturulmalıdır.

Yani;

  • Rekabet yerine işbirliğini,
  • Nicelik yerine niteliği,
  • Hiyerarşi yerine ağsal ortaklığı,
  • Kapitalist ekonomi yerine ekolojik ekonomiyi öne alan yeni bir holistik gelecek tasarlanmalıdır.

HOLİSTİK GELECEĞİ VE YENİ DÜNYA DÜZENİNİ ANCAK AŞAĞIDAKİ YAKLAŞIMLARLA ETKİLEYEREK VE TASARLAYARAK OLUŞTURABİLİRİZ.

1 – Kartezyen değil, holistik düşünceye; parçalara değil, döngülere önem vermeliyiz.

Çünkü, artık parçacı Kartezyen Kapitalist düşünce ile ne doğal ne de sosyal ekosistemlerle bağ kurulamaz, ilişki sürdürülemez. Artık, mucize kavram “döngü”dür. Evrensel ifadesiyle “CYCLE”dır. Dünyanın sırrı, bu döngüdedir. Çünkü, gerçek bütüncüldür, döngüseldir, tek sebepten oluşmamıştır, bunları bilip, sonuçları tek sebeple izah eden hiçbir kimseye bu arada Corona virüs yoluyla değişime inanamayız.

  2 – Ezberlemeyip öğrenmeliyiz.

Öğrendiklerinizle sorun çözüp, sorun çözdükçe öğrenmeliyiz.Böylece bir öğrenme döngümüz oluşacak. Zorlamadan sürekli öğrenebileceğiz.Aksi taktirde ezberleyerek gelecek tasarlayamayız.

  3 – İstikrar ölüdür, onu aramalı, kaosta yaşamayı öğrenmeliyiz.

Kartezyen kapitalist sistem istikrara, diğer deyişle dengeye ulaşmaya çalışır. Oysa denge ölüdür. Holistik sistemin kaosu dinamiktir ve rasgele gözüken olayların birbirine bağlılığını gözetir. Yaşam kaosun eşiğinde, sonsuz çeşitlilikte ve sürekli bir değişim döngüsü içinde sürüp gitmektedir. Çeşitlilikten korkmamalıyız, unutmayalım ki; “mükemmellik çeşitliliğin en yüksek düzeydeki optimizasyonudur.” Bu gerçekler ortada iken olmayan istikrarı aramak boşunadır.

  4 – Rekabetin yanı sıra işbirliğini öğrenmeliyiz.

Kartezyen Kapitalist düşünce sadece insanları birbirinden koparan rekabeti yüceltmiş, ama doğadaki çoğalmanın ve verimliliğin temeli olan işbirliğini yok saymıştır. Bireyin kendini ifade ve ispat ettiği rekabetin yanına sinerjiyi doğuran işbirliğini birey ve toplum geleceğinin ortasına yerleştirmeliyiz.

5 – Liderliği unutup, ağsal ortaklığı öğrenmeliyiz

Yaşamın temel sisteminin ağsal ortalıklar olduğu açık seçik ortada iken, bireyi bu ağın dışında sakat bir konuma iten liderlik paradigması eşitler arası işbirliği kimliği ile yer değiştirmelidir.

6 – Nicelikler kadar niteliğe önem vermeliyiz.

Kartezyen düşüncenin mekanik insanı kendini sayısal mülkiyete hapsetmiş, yaşam ortaklarıyla duygusal bağlarını koparmıştır. O artık sadece bir tüketim aygıtıdır. Lugatındaki en önemli kelime ‘maksimum’dur. İsraf onun hayat arkadaşıdır. İşte bu insan tipi doğal ve sosyal hayatın zararlısıdır. Bu zararlı tip, nicelikten niteliğe doğru değişirse, kendisi, çevresi ve tüm ekosistem sürdürülebilirliğe destek olan bir ortak kazanacaktır.

  7 – Maksimalizmi bırakmalıyız ve paylaşmalıyız. . .

Bugün dünyanın zengin ülkelerinde yaşayan insanlar dünya nüfusunun yüzde 20’sini oluşturmakla ve dünya gelirinin yüzde 85’ini almaktadırlar. Dünya nüfusunun yüzde 80’i ise dünya gelirinin geri kalan yüzde 15’ini paylaşıyor. Bu haksızlık, bir doğal hak edilmişlik değil, yetenekle yeteneksizlik, çalışkanlıkla tembellik arasındaki fark değil, tamamen global spekülasyonların ve legalize edilmiş soygunların doğurduğu bir farktır. Biz de bu haksızlığın bir parçası olmayıp, adil olup, paylaşmalıyız.

8 – Demografik sorumluluğunuzu unutmayıp, ikiyi aşmamalıyız.

İsa’nın doğduğu yılda dünya nüfusunun 30 milyon olduğu tahmin ediliyor. Bundan 70 yıl önce, yani İsa’dan 1950 yıl sonra dünyanın nüfusu 3 milyardı. Bugün dünyanın nüfusu 7 miyar. Yani, dünyanın nüfusu son 70 yılda geçmişin 1950 yılına eşit sayıda arttı. Diğer bir deyişle, son 70 yılda ikiye katlandı. Şu günlerde her iki dakikada bir doğum, her dört dakikada bir ölüm oluyor. Böyle giderse önümüzdeki 50 yılda dünya nüfusu tekrar ikiye katlanacak. Çok açık ki, bu dünya bu nüfusu taşımayacak. Onun için herkes ancak kendi yerine 1 kişiyi dünyaya getirme hakkına sahiptir. Her aile iki çocuğu aşmamalıdır. Böylece zaten çok olan dünya nüfusu bugünkü noktada ancak sabitlenir.

9 – Ekolojik okur, yazar ve ‘yapar’ olup, ekolojik teknolojiler ve ürünler kullanmalıyız; organik beslenmeliyiz.

Geçmişin Kartezyen Kapitalist kültürü, doğası gereği karşıtlıkları besleyerek, insanları bazen kollektivist-kapitalist, bazen siyah-beyaz veya başka parçalara ayırdı. Bugün artık silkinip holistik düşünce yaklaşımlarıyla, insanları parçalara ayırmadan, bütüncül bir yaklaşımla, doğa ile insan ve insan ile insan arasındaki ilişkileri ekolojik bir temele oturtmaya çalışmalıyız.

Biz de ekolojist olup, muhtaç olduğumuz doğal ve sosyal dünya sürdürülebilirliğini desteklemeliyiz. Sadece ekolojik okur yazarlıkla ekolojik bilince ulaşmakla kalmayıp ekolojik yaşayıp ve yaptıklarınızı ekolojik kurallara uygun yapmalıyız.

Bugün yaşamımıza, insanlık tarihinin sadece 150 yılında ortaya çıkan kartezyen kapitalist teknolojiler hakimdir. Bunların çoğu, özellikle enerji, ulaşım ve gıda teknolojileri tüm ekolojik sistemi, dolayısıyla da dünyayı tehdit etmektedir. Bu teknolojik tehdit, ortadan kaldırılmalı, zararlı teknolojiler ve onlardan üreyen inorganik ürünler terk edilmelidir.

Özellikle tohumdan toprağa, topraktan sofraya, beslenme sistemimizi işgal etmiş olan zararlı teknolojiler ve onların ürünleriyle mücadele etmeliyiz. Zararlı kimyevi gübrelerle, zirai mücadele ilaçları ile, raf ömrünü uzatan ama sizin ömrünüzü kısaltan muhafaza edici kimyasallarla mücadele edip, onlardan uzak durmalıyız.

10 – Bugün ki sakat kapitalist ekonomiden, ekolojik ekonomiye geçişi benimsemeliyiz.

Bugünkü ekonomik düzen, dünyanın doğal sistemleriyle çatışma halindedir. Ormanlar azalmakta, balık yatakları yok olmakta, meralar bozulmakta, topraklar tahrip olmakta, taban suyu seviyeleri azalmakta, atmosferde karbondioksit düzeyi yükselmekte ve bu sera etkisiyle küresel ısınmayı doğurmaktadır. Bütün bu sonuçlar, doğanın ekonomiye verebileceği doğal verimin ötesindeki ekonomik kullanımlardan doğmaktadır.

Bugünlerde, sentetik çatışmalar nedeniyle ortaya çıkan vekalet savaşları herkese sondan bir evvelki uyarılardır. Ekonomi dünyanın doğal sermayesini, dünyanın verebileceğinden daha fazla zorlarsa, ekonomik destek sistemleri çökecek, bu Kartezyen Kapitalist ekonomi kendi kendini ve bu arada dünyayı yok edecektir.

Aşağıdaki verilere dikkatle bakalım:

  • Dünyanın tarım alanlarının üçte biri üst toprağını kaybediyor.
  • Dünya mera alanlarının yüzde 50’si aşırı otlatma nedeniyle çöle dönüşüyor.
  • Ormanlar tarım başladığından beri yüzde 50 azaldı.
  • Okyanus balık yataklarının üçte ikisi kapasitesinin üzerinde avlanmayla karşı karşıya. Balık stoklarının %47’si tamamen tüketildi.
  • Dünyada su kaynakları hızla kirleniyor, aküferler tükeniyor, yaşamın temel girdisi olan su yok ediliyor.

Görülüyor ki, kapitalist ekonomi ekolojiyi hiç dikkate almıyor. Norveçli Oystein Dahle’nin dediği gibi; “Sosyalizm, fiyatların ekonomik gerçekleri söylemesine izin vermediği için çökmüştür. Kapitalizm ise, fiyatların ekolojik gerçekleri söylemesine izin vermediği için çökebilir.”

Gerçekten de bugün ki Kartezyen kapitalizm ekolojik gerçeklerle barışık değildir ve dünya çöküşe çok yakın bir noktadadır.

Muhtemel bir kapitalist çöküntünün dünyayı da çökertmesine meydan vermeden eski Kartezyen Kapitalist ekonomiden yeni Holistik Ekolojik Ekonomiye geçişi yukarıdaki yaklaşımlarla acilen tasarlamak gerekiyor.

Sonuç olarak; eğer biz yeni Holistik-Ekolojik düşünce düzeyine sıçrayıp, yeni bir dünya düzeni tasarlamazsak beklenen daha güzel bir dünya düzeni kendiliğinden gelmeyecektir. ÇÜNKÜ ÖZLENEN GÜZEL GELECEK, GEÇMİŞİN DÜŞÜNCE DÜZEYİYLE VE PARADİGMA YANLIŞLARIYLA GELEMEZ, HELE HELE CORONA VİRÜS ETKİSİYLE HİÇ GELEMEZ.

Unutulmamalı ki, yeni ve güzel bir dünya düzeni oluşturmak zor ve uzun bir süreçtir. Dünyayı ve insan beynini işgal etmiş yanlış paradigmalı Kartezyen Kapitalizm bütün yanlışların doğrulara direnmesi gibi sonuna kadar direnecektir.

Kartezyen Kapitalizmin direnişinin, iletişim oyunları ile, beyin yıkamalarla, savaşlarla, tutuklamalarla, moneter spekülasyonlarla ve akla gelmedik bir sürü yöntem kullanarak yüksek volümlü ve uzun zamanlı olacağı beklenmelidir.

Bu yüksek volümlü direnişten korkmayarak, dünya ve insanlık yanlışları düzeltme mücadelesine bir an önce başlamalıdır.

ŞİMDİ, HEMEN, GECİKMEDEN …

Dr. Cemil ÇAKMAKLI

Mayıs,2020

Koç üniversitesi Hastanesi / İstanbul


[1] – Bir Gelecek Yaklaşımı/ Tebliğ 2007 / Dr. Cemil Çakmaklı

Gelecek Nasıl Gelecek?

YENİ DÜNYA DÜZENİ NASIL KURULACAK?

Bazı çevreler; Corona Virüs yüzünden, artık dünyada hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı, yeni bir dünya düzeni kurulacağını söylüyor.

Dünyanın geleceği kolaycı ve basit bir yaklaşımla bir virüse ihale ediliyor. Ama bir virüs etkisiyle yeni ve doğru bir dünya düzeni kurulmasını beklemek virüsten daha tehlikeli bir hastalıktır. Akla ve bilime uygun bir yaklaşım değildir. Daha keskin bir dille bir akıl tutulmasıdır.

Açıklamaya çalışalım…

Bilim, yaşamı;

  • Bir döngü içinde akışan
  • Sürekli değişen
  • Birbirini karşılıklı etkileyen
  • Zamanda ve mekanda değişik düzeyde örgütlenebilen
  • Yüksek karmaşıklıkta
  • Geri bildirimsel özellikte

SONSUZ SAYIDA BİLEŞENDEN OLUŞAN BİR DÖNGÜ olarak tanımlanmaktadır.

Gelecek ise; dün ve bugünle birlikte tek bir zaman parçasıdır. Yaşamın içinde ve yaşam döngüsüne dahil bir olgudur.

Bu yüzden gelecek de; yaşam sistemi içinde, yüksek karmaşıklıkta, döngüsel, geri bildirimsel ve kendi kendini değiştiren ve örgütleyen bir yaşam sistemidir. Yani gelecek; yaşam döngüsünün içindedir ve yaşama ilişkin bir tahmindir.

Yaşamın ve yaşamın içinde geleceğin evrimi ise sadece virüslere değil, sonsuz değişkene bağlıdır.

Sadece virüsün, yaşamı ve dünyayı değiştirmesini beklemek anlamsız bir bekleyiştir.

O HALDE; YAŞAMI, YAŞAMIN İÇİNDE GELECEĞİ VE GELECEKTEKİ DÜNYAYI ETKİLEYEN NEDİR?

Yaşamı, onun içinde geleceği ve gelecekteki dünyayı birincil olarak etkileyen şey düşüncedir.

Esasen yaşamın evrimi ile düşüncenin evrimi karşılıklı birbirlerini etkileyerek birlikte oluşmuşlardır. Yaşam ve düşünce aslında tek bir gerçekliktir.

Gelecekte ne olacak, gelecekte dünya nasıl olacak diye sorarken önce insanlığın düşünce düzeyinin nasıl evrileceğini, nereden nereye sıçrayacağını bilmek gerekmektedir.

Bu yüzden düşüncenin evrimi ve safhalarını kısaca gözden geçirmek ve bizi geleceğe götürecek düşünce sistemi üzerinde düşünmek gerekmektedir.

Düşünce; insanın yaşam mücadelesi süresinde evrildi.[1]

Nasıl insan organizması, karada yer değiştirirken bacaklarını; nesnelerce yansıtılan ışınları süzebilmek için gözlerini evrilerek kazanmışsa, düşünce de gökten inmedi.

İnsan organizması evrilirken düşünce de onunla birlikte evrildi. Algılar kavramları, kavramlar dili, dil hafızayı, hafıza akıl yürütmeyi ve bunların hepsi birden ve bir çevrim içinde kendi kendini örgütleyen, değiştiren ve yöneten düşünce sistemini Homo Habilis’ten bu yana 2 milyon yıllık bir evrim sürecinde oluşturdu.

Düşüncenin primitif hallerini ihmal edersek, kanımızca bilimsel düşünce evreleri de aşağıdaki süreçlerde oluşmuştur.

Düşüncenin ilk evresi “lineer- çizgisel” düşüncedir. Bu evrede; her sonuç tek sebebe bağlanır. Biz buna ”evet-hayır” evresi de diyoruz. Oysa doğada ve onun simülasyonu olan toplumda karşılaştığımız tüm olgular lineer değildir. Her şey evet-hayır basitliğinde izah edilemez.

Düşüncenin ikinci evresi; her şeyi parça parça ele alan, dünyayı parçaların birleşmesinin bütünü olarak ele alan “Kartezyen” düşünce evresidir. Buradaki düşünce sistemi; çözümlemeleri indirgeyerek yapar, doğrularını bir yüzeye yerleştirmiştir. Yüzey geometri, yani Kartezyen geometri bu evrenin geometrisidir. Felsefede Descartes, fizikte Newton bu düşünce sistemiyle ürün vermiş bilim adamlarıdır. Bu düşünce sisteminin teknolojisi ile uçaklar, otomobiller ve parçaların birleştirilmesiyle üretilen diğer tüm mekanik sistemler oluşturulmuştur. Bu yüzden bu evreye “mekanik düşünce” evresi de denilebiliyor.

Bu düşünce evresinin dayandığı temel değerler ve oluşturduğu paradigmalar; rekabet, niceliklere önem verme ve çizgisel hiyerarşidir.

Düşüncenin üçüncü ve bugünlerde yaygınlaşmaya başlayan evresi ise “holistik – bütüncül” düşünce evresidir. Bu evrede parçalar yoktur, bütün vardır… Çizgi yoktur, “ağ” vardır. Ve her şey birbirine bağlıdır. Bu düşünce sisteminde; hiçbir sonucun tek bir sebebi yoktur. Bu evrenin geometrisi uzaysaldır. Temel değerleri ise (Kartezyen düşünceyle kıyasla) rekabet yerine işbirliği, nicelik yerine nitelik, hiyerarşik egemenlik yerine ağsal ortaklıktır. Lineer ve Kartezyen düşünce sistemi bugün ki kapitalist ekonominin düşünce yapısı iken, holistik düşünce sistemi, yarınki ekolojik ekonominin ve yeni dünyanın düşünce yapısı olacaktır.

Bizi geleceğe taşıyacak olan; geleceği kavramamızı ve tasarlamamızı sağlayacak olan düşünce evresi işte bu üçüncü evredir. Bu holistik düşünce evresine sıçramazsak bireysel ve toplumsal olarak geleceğe sağlıklı uzanmamız ve dünyayı değiştirmemiz mümkün olmayacaktır.

Çünkü; Kartezyen ve mekanik düşünce sisteminin doğal ve sosyal yaşamı zedeleyen paradigmaları yani Kartezyen kapitalizm artık terk edilmek zorundadır. Çünkü; dünyanın doğal ve sosyal yaşamı Kartezyen Kapitalizmin bu paradigma yanlışlarıyla kendini sürdürememektedir.

Kartezyen kapitalist sistemin yanlış teknolojilerine dayalı ekonomik üretim ve tüketim süreçleri ile dünyanın doğal sistemi barışık değildir. Dünyanın ne havası, ne suyu,  ne de toprağı artık bu yanlış ekonomik sistemi taşıyamamaktadır. Bu düzen sürdürülebilir değildir.

Yine Kartezyen Kapitalist sistemin kendine dönük ve sadece niceliklerle uğraşan, niteliği ve ötekini unutmuş bireyi; dünyada başta gelir bölüşümü olmak üzere sağlık bölüşümünü, eğitim bölüşümünü ve besin bölüşümünü alt üst etmiştir. Bu yanlış paradigmalarla zehirlenmiş birey, katlanılabilir, bu düzen de sürdürülebilir değildir.

Bütün bu katlanılamazlıklar ve sürdürülemezlikler nedeniyle; kartezyen kapitalist paradigmalar yerine gelecekte dünyayı değiştirmek için holistik paradigmalar ve düşünce değerleri gecikmeden oluşturulmalıdır.

Yani;

  • Rekabet yerine işbirliğini,
  • Nicelik yerine niteliği,
  • Hiyerarşi yerine ağsal ortaklığı,
  • Kapitalist ekonomi yerine ekolojik ekonomiyi öne alan yeni bir holistik gelecek tasarlanmalıdır.

HOLİSTİK GELECEĞİ VE YENİ DÜNYA DÜZENİNİ ANCAK AŞAĞIDAKİ YAKLAŞIMLARLA ETKİLEYEREK VE TASARLAYARAK OLUŞTURABİLİRİZ.

1 – Kartezyen değil, holistik düşünceye; parçalara değil, döngülere önem vermeliyiz.

Çünkü, artık parçacı Kartezyen Kapitalist düşünce ile ne doğal ne de sosyal ekosistemlerle bağ kurulamaz, ilişki sürdürülemez. Artık, mucize kavram “döngü”dür. Evrensel ifadesiyle “CYCLE”dır. Dünyanın sırrı, bu döngüdedir. Çünkü, gerçek bütüncüldür, döngüseldir, tek sebepten oluşmamıştır, bunları bilip, sonuçları tek sebeple izah eden hiçbir kimseye bu arada Corona virüs yoluyla değişime inanamayız.

  2 – Ezberlemeyip öğrenmeliyiz.

Öğrendiklerinizle sorun çözüp, sorun çözdükçe öğrenmeliyiz.Böylece bir öğrenme döngümüz oluşacak. Zorlamadan sürekli öğrenebileceğiz.Aksi taktirde ezberleyerek gelecek tasarlayamayız.

  3 – İstikrar ölüdür, onu aramalı, kaosta yaşamayı öğrenmeliyiz.

Kartezyen kapitalist sistem istikrara, diğer deyişle dengeye ulaşmaya çalışır. Oysa denge ölüdür. Holistik sistemin kaosu dinamiktir ve rastgele gözüken olayların birbirine bağlılığını gözetir. Yaşam kaosun eşiğinde, sonsuz çeşitlilikte ve sürekli bir değişim döngüsü içinde sürüp gitmektedir. Çeşitlilikten korkmamalıyız, unutmayalım ki; “mükemmellik çeşitliliğin en yüksek düzeydeki optimizasyonudur.” Bu gerçekler ortada iken olmayan istikrarı aramak boşunadır.

  4 – Rekabetin yanı sıra işbirliğini öğrenmeliyiz.

Kartezyen Kapitalist düşünce sadece insanları birbirinden koparan rekabeti yüceltmiş, ama doğadaki çoğalmanın ve verimliliğin temeli olan işbirliğini yok saymıştır. Bireyin kendini ifade ve ispat ettiği rekabetin yanına sinerjiyi doğuran işbirliğini birey ve toplum geleceğinin ortasına yerleştirmeliyiz.

5 – Liderliği unutup, ağsal ortaklığı öğrenmeliyiz

Yaşamın temel sisteminin ağsal ortalıklar olduğu açık seçik ortada iken, bireyi bu ağın dışında sakat bir konuma iten liderlik paradigması eşitler arası işbirliği kimliği ile yer değiştirmelidir.

6 – Nicelikler kadar niteliğe önem vermeliyiz.

Kartezyen düşüncenin mekanik insanı kendini sayısal mülkiyete hapsetmiş, yaşam ortaklarıyla duygusal bağlarını koparmıştır. O artık sadece bir tüketim aygıtıdır. Lugatındaki en önemli kelime ‘maksimum’dur. İsraf onun hayat arkadaşıdır. İşte bu insan tipi doğal ve sosyal hayatın zararlısıdır. Bu zararlı tip, nicelikten niteliğe doğru değişirse, kendisi, çevresi ve tüm ekosistem sürdürülebilirliğe destek olan bir ortak kazanacaktır.

  7 – Maksimalizmi bırakmalıyız ve paylaşmalıyız. . .

Bugün dünyanın zengin ülkelerinde yaşayan insanlar dünya nüfusunun yüzde 20’sini oluşturmakla ve dünya gelirinin yüzde 85’ini almaktadırlar. Dünya nüfusunun yüzde 80’i ise dünya gelirinin geri kalan yüzde 15’ini paylaşıyor. Bu haksızlık, bir doğal hak edilmişlik değil, yetenekle yeteneksizlik, çalışkanlıkla tembellik arasındaki fark değil, tamamen global spekülasyonların ve legalize edilmiş soygunların doğurduğu bir farktır. Biz de bu haksızlığın bir parçası olmayıp, adil olup, paylaşmalıyız.

8 – Demografik sorumluluğunuzu unutmayıp, ikiyi aşmamalıyız.

İsa’nın doğduğu yılda dünya nüfusunun 30 milyon olduğu tahmin ediliyor. Bundan 70 yıl önce, yani İsa’dan 1950 yıl sonra dünyanın nüfusu 3 milyardı. Bugün dünyanın nüfusu 7 miyar. Yani, dünyanın nüfusu son 70 yılda geçmişin 1950 yılına eşit sayıda arttı. Diğer bir deyişle, son 70 yılda ikiye katlandı. Şu günlerde her iki dakikada bir doğum, her dört dakikada bir ölüm oluyor. Böyle giderse önümüzdeki 50 yılda dünya nüfusu tekrar ikiye katlanacak. Çok açık ki, bu dünya bu nüfusu taşımayacak. Onun için herkes ancak kendi yerine 1 kişiyi dünyaya getirme hakkına sahiptir. Her aile iki çocuğu aşmamalıdır. Böylece zaten çok olan dünya nüfusu bugünkü noktada ancak sabitlenir.

9 – Ekolojik okur, yazar ve ‘yapar’ olup, ekolojik teknolojiler ve ürünler kullanmalıyız; organik beslenmeliyiz.

Geçmişin Kartezyen Kapitalist kültürü, doğası gereği karşıtlıkları besleyerek, insanları bazen kollektivist-kapitalist, bazen siyah-beyaz veya başka parçalara ayırdı. Bugün artık silkinip holistik düşünce yaklaşımlarıyla, insanları parçalara ayırmadan, bütüncül bir yaklaşımla, doğa ile insan ve insan ile insan arasındaki ilişkileri ekolojik bir temele oturtmaya çalışmalıyız.

Biz de ekolojist olup, muhtaç olduğumuz doğal ve sosyal dünya sürdürülebilirliğini desteklemeliyiz. Sadece ekolojik okur yazarlıkla ekolojik bilince ulaşmakla kalmayıp ekolojik yaşayıp ve yaptıklarınızı ekolojik kurallara uygun yapmalıyız.

Bugün yaşamımıza, insanlık tarihinin sadece 150 yılında ortaya çıkan kartezyen kapitalist teknolojiler hakimdir. Bunların çoğu, özellikle enerji, ulaşım ve gıda teknolojileri tüm ekolojik sistemi, dolayısıyla da dünyayı tehdit etmektedir. Bu teknolojik tehdit, ortadan kaldırılmalı, zararlı teknolojiler ve onlardan üreyen inorganik ürünler terk edilmelidir.

Özellikle tohumdan toprağa, topraktan sofraya, beslenme sistemimizi işgal etmiş olan zararlı teknolojiler ve onların ürünleriyle mücadele etmeliyiz. Zararlı kimyevi gübrelerle, zirai mücadele ilaçları ile, raf ömrünü uzatan ama sizin ömrünüzü kısaltan muhafaza edici kimyasallarla mücadele edip, onlardan uzak durmalıyız.

10 – Bugün ki sakat kapitalist ekonomiden, ekolojik ekonomiye geçişi benimsemeliyiz.

Bugünkü ekonomik düzen, dünyanın doğal sistemleriyle çatışma halindedir. Ormanlar azalmakta, balık yatakları yok olmakta, meralar bozulmakta, topraklar tahrip olmakta, taban suyu seviyeleri azalmakta, atmosferde karbondioksit düzeyi yükselmekte ve bu sera etkisiyle küresel ısınmayı doğurmaktadır. Bütün bu sonuçlar, doğanın ekonomiye verebileceği doğal verimin ötesindeki ekonomik kullanımlardan doğmaktadır.

Bugünlerde, sentetik çatışmalar nedeniyle ortaya çıkan vekalet savaşları herkese sondan bir evvelki uyarılardır. Ekonomi dünyanın doğal sermayesini, dünyanın verebileceğinden daha fazla zorlarsa, ekonomik destek sistemleri çökecek, bu Kartezyen Kapitalist ekonomi kendi kendini ve bu arada dünyayı yok edecektir.

Aşağıdaki verilere dikkatle bakalım:

  • Dünyanın tarım alanlarının üçte biri üst toprağını kaybediyor.
  • Dünya mera alanlarının yüzde 50’si aşırı otlatma nedeniyle çöle dönüşüyor.
  • Ormanlar tarım başladığından beri yüzde 50 azaldı.
  • Okyanus balık yataklarının üçte ikisi kapasitesinin üzerinde avlanmayla karşı karşıya. Balık stoklarının %47’si tamamen tüketildi.
  • Dünyada su kaynakları hızla kirleniyor, aküferler tükeniyor, yaşamın temel girdisi olan su yok ediliyor.

Görülüyor ki, kapitalist ekonomi ekolojiyi hiç dikkate almıyor. Norveçli Oystein Dahle’nin dediği gibi; “Sosyalizm, fiyatların ekonomik gerçekleri söylemesine izin vermediği için çökmüştür. Kapitalizm ise, fiyatların ekolojik gerçekleri söylemesine izin vermediği için çökebilir.”

Gerçekten de bugün ki Kartezyen kapitalizm ekolojik gerçeklerle barışık değildir ve dünya çöküşe çok yakın bir noktadadır.

Muhtemel bir kapitalist çöküntünün dünyayı da çökertmesine meydan vermeden eski Kartezyen Kapitalist ekonomiden yeni Holistik Ekolojik Ekonomiye geçişi yukarıdaki yaklaşımlarla acilen tasarlamak gerekiyor.

Sonuç olarak; eğer biz yeni Holistik-Ekolojik düşünce düzeyine sıçrayıp, yeni bir dünya düzeni tasarlamazsak beklenen daha güzel bir dünya düzeni kendiliğinden gelmeyecektir. ÇÜNKÜ ÖZLENEN GÜZEL GELECEK, GEÇMİŞİN DÜŞÜNCE DÜZEYİYLE VE PARADİGMA YANLIŞLARIYLA GELEMEZ, HELE HELE CORONA VİRÜS ETKİSİYLE HİÇ GELEMEZ.

Unutulmamalı ki, yeni ve güzel bir dünya düzeni oluşturmak zor ve uzun bir süreçtir. Dünyayı ve insan beynini işgal etmiş yanlış paradigmalı Kartezyen Kapitalizm bütün yanlışların doğrulara direnmesi gibi sonuna kadar direnecektir.

Kartezyen Kapitalizmin direnişinin, iletişim oyunları ile, beyin yıkamalarla, savaşlarla, tutuklamalarla, moneter spekülasyonlarla ve akla gelmedik bir sürü yöntem kullanarak yüksek volümlü ve uzun zamanlı olacağı beklenmelidir.

Bu yüksek volümlü direnişten korkmayarak, dünya ve insanlık yanlışları düzeltme mücadelesine bir an önce başlamalıdır.

ŞİMDİ, HEMEN, GECİKMEDEN …

Dr. Cemil ÇAKMAKLI

Mayıs,2020

Koç üniversitesi Hastanesi / İstanbul


[1] – Bir Gelecek Yaklaşımı/ Tebliğ 2007 / Dr. Cemil Çakmaklı

YANMIŞ HARMANDAN ÖŞÜR ALINMAZ

YANMIŞ HARMANDAN ÖŞÜR ALINMAZ

Yasal, siyasi ve idari düzenlemeler bir devlet yapısının sadece ‘’form’’ unu belirler. O formun içine, genellikle vergilerle oluşturulan yeterli devlet gelirlerini koyamazsanız, yani yeterli büyüklükte bir bütçe oluşturamazsanız güçlü devletten söz edemezsiniz.

Bu yüzden; bugünün devleti vergilerin salındığı, gelirlerin alındığı, güçlü bir piyasa ekonomisine dayanmak zorundadır.

Oysa; Türk piyasa ekonomisinin kalitatif ve kantitatif anlamında pek çok eksiği vardır. Piyasa ekonomisinin kantitatif ölçüsü olan GSMH’mız altmış milyonluk bir ülkeye göre küçücük… Piyasa ekonomisinin kalitatif ölçüsü olan faktör fiyatlarımız ve üretim maliyetlerimiz gelişmiş dünya ülkelerininkinden daha yüksek…

Böyle bir piyasanın üzerine hangi yöntem ve tekniklerle vergi salarsanız salın, istediğiniz düzeyde vergiyi alamazsınız.

Dahası; vergi alıyorum derken ekonominin geleceğini tıkayan pek çok yanlış yaparsınız…

Nitekim Türk Devleti; vergi ve vergi benzeri yüklerle üretim hayatının üzerine çullanmış ve Türk sınai maliyeti üzerinde %38’lik bir yük oluşturmuştur. Bu yük; Türkiye’nin ihracatını tıkamış ve son beş-altı yıldır 15 milyar dolarlık bir seviyede kilitlenmiştir.

Oysa dünya devletleri, üretimi değil tüketimi vergilendirmekte; ve böylece üretim sistemlerini dünya ile rekabet edilebilir bir maliyet düzeyinde tutabilmektedirler.

Güçlü devlet, büyük bütçe, çok vergi özlemlerimiz kuşkusuz doğrudur. Ama bunlara ulaşmanın yolu; büyük ve verimli bir piyasa ekonomisinden geçmektedir.

Oysa; biz son yıllarda aklımızı vergiye ve bütçeye taktık. Ağacı görüp, ormanı gözden kaçırdık. Üretimi, işletmeciliği, katma değeri ve malı ve maliyeti unutuverdik.

Açıkçası; reel ekonomiyi bırakıp, moneter ve spekülatif bir ekonomik bozukluğun sel sularına kapıldık.

Yeni vergi tasarısına bu değerlendirmelerin ışığında yaklaşıyoruz: Doğrusu bu ya geçmiştekilerden farklı bir anlayışa dayalı bulmuyoruz, alana da verene de faydalı görmüyoruz.

Ne zaman ki; bütçeyi büyütmeyi, GSMH’yı büyütmekle; vergi artışını verim artışıyla birlikte düşünürsek doğruya yakın olacağız.

Bugün bu tasarıyla doğruya yakın değiliz.

Çünkü; yanmış harmandan öşür alınmaz.

Çünkü; üretim vergilendirilmez.

Çünkü; vergi ihraç edilemez.

 

(Mart 1993)

EKOLOJİK EKONOMİ SÖYLEŞİSİ

devre

EKOLOJİK EKONOMİ SÖYLEŞİSİ

Cemil Çakmaklı bugünkü piyasa ekonomisinin ötesinde bir yeni ekonomik düzen, ” Ekolojik Ekonomi ” konusunda kafa yormaktadır.

Aşağıda, onun Ekolojik Ekonomi konusunda görüşlerini içeren Dünya Gazetesinde yayınlanmış bir söyleşiyi bulacaksınız.

devre

EKOLOJİK EKONOMİ SÖYLEŞİSİ

1-Ekolojik ekonomiyi nasıl tanımlarsınız?

En kestirme tanımıyla ekolojik ekonomi, ekolojik ilkeleri esas alan bir ekonomi anlayışıdır. Oysa bugünkü ekonomi anlayışı, ekolojiyi ihmal ederek; doğal sistemleri tahrip ederek, adeta bindiği dalı keserek, şimdilik sürüp gidiyor. Ama kesinlikle bu ekonomi anlayışı, “sürdürülemez” ve “devam edemez” durumdadır.
Bugünkü ekonomi anlayışı; ne kadar kutsanırsa kutsansın, ne kadar “devlet dini” haline getirilirse getirilsin; hem doğurduğu sonuçlar hem de dayandığı “düşünce sistemiyle” eskimiştir. Bütün haşmetiyle ayakta görünse de, artık biz ona “Eski Ekonomi” diyoruz.

2- “Düşünce sistemi” derken neyi kastediyorsunuz? Konunun “düşünce sistemiyle ne alakası” ne alakası var?

Bugün hala uygulanan “Eski Ekonomi” ile “Ekolojik Ekonomiyi” tam kavrayabilmek için düşünce sistemlerinin evrimine dönüp bakmak gerekir.
Çünkü; hem fizik, kimya, biyoloji gibi temel bilimleri, hem iktisat dahil tüm sosyal bilimleri, hem de aritmetik, geometri gibi sembol bilimleri etkileyen temel süreç “düşünce sistemleri” süreci ve onun evrimidir. Düşüncenin ilk evresi “lineer-çizgisel” düşüncedir.  Lineer-çizgisel düşünce evresi sorunu çevreleyen tüm koşulları ve etmenleri etraflıca araştırmadan, çözüme etkili olabilecek tüm bilgileri hesaba katmadan sonuç çıkarmaya çalışan bir  evredir. Bu evrede; her sonuç tek sebebe bağlanmıştır. Biz buna “yes-no” veya “siyah-beyaz” evresi de diyoruz. Oysa doğada ve onun simülasyonu olan toplumda karşılaştığımız tüm olgular lineer değildir. Her şey “evet-hayır” ile izah edilemez.
Düşüncenin ikinci evresi; her şeyi parça parça ele alan, dünyayı parçaların birleşmesinin bütünü olarak ele alan “kartezyen” düşünce evresidir. Buradaki düşünce sistemi; çözümlemeleri indirgeyerek yapar, doğrularını bir yüzeye yerleştirmiştir. Yüzey geometri, yani kartezyen geometri bu evrenin geometrisidir. Felsefede Descartes, fizikte Newton bu düşünce sistemiyle ürün vermiş bilim adamlarıdır. Bu düşünce sisteminin teknolojisi ile uçaklar, otomobiller ve parçaların birleştirilmesiyle üretilen diğer tüm mekanik sistemler, oluşturulmuştur. Bu yüzden bu evreye “mekanik düşünce” evresi de denilebiliyor.
Bu düşünce evresinin temel değerleri rekabet, niceliklere önem verme ve çizgisel hiyerarşidir.
Düşüncenin üçüncü ve bugün yaygınlaşmaya başlayan evresi ise “holistik – bütüncül” düşünce evresidir. Bu evrede parçalar yoktur, bütün vardır… Çizgi yoktur, “ağ” vardır. Ve her şey birbirine bağlıdır. Bu düşünce sisteminde; hiçbir sonucun tek sebebi yoktur. Bu evrenin geometrisi uzaysaldır. Temel değerleri ise (Kartezyen Düşünceye kıyasla) rekabet yerine işbirliği, nicelik yerine nitelik, hiyerarşik egemenlik yerine ağsal ortaklıktır. Lineer ve Kartezyen düşünce sistemi eski ekonominin düşünce yapısı iken, holistik düşünce sistemi, ekolojik ekonominin düşünce yapısıdır.

3- Kartezyen düşünce sistemine dayalı “Eski Ekonomi” ile Holistik düşünce sistemine dayalı “Ekolojik Ekonomi”nin, arasındaki temel farklar neler? Birbirinden ne farkı var?

Oooo Çok fark var… Eski ekonomi, bugün dünyadaki tüm yanlışları, ekolojik ekonomi; hayal edilen tüm doğruları içeriyor. Eski ekonomi, bugün tüm haşmetiyle yürüyen ekonomidir, ekolojik gerçekleri gözetmeden sürekli büyümektedir. 1950’den 2000 yılına dünyada ekonomisi 7 kat büyüdü. Ancak bu büyüme ekonominin destek sistemleriyle olan çatışmasını giderek daha çok büyütüyor.
Ancak; bu büyümeyi sağlayan ucuz fosil yakıt kullanımının, diğer deyişle petrol ve kömüre dayalı enerji sisteminin, havadaki karbondioksit ( CO2 ) miktarını olması gerekenin iki buçuk misline katına çıkardığını, bunun küresel ısınma ve iklim değişiklikleriyle dünyanın sonunu getirecek bir tehlike olduğunu artık herkes biliyor. İsa’nın doğduğu yılda 30 milyon tahmin edilen dünya nüfusu, 1950’li yıllarda 3 milyarken, sadece son 50 yılda 6 milyara ulaştı, hatta geçti. Buna ayak uydurmaya çalışan eski ekonomi, azalan ormanlar, tahrip olan topraklar, boşalan aküferler ve gittikçe yüzeyden ve bitki köklerinden uzaklaşan su seviyeleri ile doğayı ve dünyayı mahvediyor. Bindiği dalı kesiyor. Bu gidiş devam edemez, yaşam sürdürülemez.
Kendi varlık sebeplerini yok ederek beslenen ve sözüm ona büyüyen bu ekonomiyi bırakarak ekolojik gerçekleri ve dünyanın doğal dengelerini gözeterek çalışan, dünyanın havasına, suyuna ve toprağına zarar vermeden işleyen bir ekonomi yani “ekolojik ekonomi” oluşturmalıyız.
Eski ekonomideki petrol ve kömür kullanımını terk etmek, nükleerden uzak durmak, keresteciliği sınırlamak, kullanıp atılacak ürünleri yasaklamak, bunun yerine ekolojik ekonomide rüzgardan ve hidrojenden enerji üretmek, yanmalı motorların yerine yakıt hücrelerini geçirmek, üretim süreçlerini sıfır atıklı, atıkları da yeniden kullanılabilecek (recycle) hale getirmek zorundayız. Eski ekonomiyi biz değiştiremezsek, o dünyayı değiştirerek yok edecek.

4- Peki, bu ekolojik ekonomiye nasıl ulaşılaca? Ekolojik ekonominin, eski ekonomiden ne gibi farkları olacak? Ekonomi teorisi nasıl değişecek?

Bana göre öncelikle düşünce devrimi gerekiyor. Kartezyen düşüncenin her şeyi parçalar halinde gören, indirgeyerek sorun çözen, her şeyi karşıtıyla izah eden sistemini terk etmeliyiz. Aklımızı yeniden düzenlemeliyiz ve her şeyi doğada olduğu gibi holistik-bütüncül olarak ele alan, parçalara değil ağlara ve bağlantılara dayalı bir düşünce sistemine ulaşmalıyız. Tıpkı doğada olduğu gibi olmalı düşünce sistemimiz. Her şeyi birbirine bağlayarak düşünmeli, sonsuz çeşitlilikten korkmamalıyız. Öğrenme ve sorun çözme holistik hale gelince, sosyolojik ve ekonomik sorunlar kavranılır hale gelecek ve davranışlar sürekli ve yaşar hale gelecektir. Bugünün sürekli değişimi kavrayamayan ve her şeyi dengeye kavuşturmaya çalışan anlayışları yaşamıyor. Çünkü istikrar ölüdür. Bu düşünce sistemi değişikliği değerler sistemi ve paradigma değişikliklerini getirecektir doğal olarak.

5- O halde ekonomi teorisi de değişecek ?

Nihayet; tabii ki kültürel sistemlerde, sosyolojik sistemlerde ve ekonomik sistemlerde köklü değişiklikler olacaktır. Konuyu ekonomik açıdan ele alırsak, eski ekonominin azalan getirileri varsayımı yerini, artan getirilere terk edecek. Newton fiziğine dayalı iktisadi denge teorileri, yerini biyolojik yapılarda olduğu gibi kendi kendini örgütleyen ekonomi teorilerine bırakacak. Homo-economicus (rasyonel insan) değişken insan olarak ekonomideki yerini alacak. Sadece fiyat ve miktarı ele alan kartezyen ekonomi analizlerinden, tüm ekonomik unsurları bir arada ele alan holistik ekonomik analize geçilecek. Ve özetle, ekonomi bilimi, yozlaştırılmış denge teorilerinden yüksek karmaşıklıklı, zamanın eşiğindeki kaos teorilerine doğru, diğer bir deyişle gerçek hayatın olduğu yere doğru yol alacaktır. Böylece insanlar akışkan, sürekli değişen, canlı bir ekonomiyi kavrayıp, tıpkı böyle çalışan doğal sistemle onu özdeşleştirebilecek bir kavrayış noktasına ulaşacaktırulaşacaklar. İşte Bu kavrayışla birlikte, ekolojik süreçlerle ekonomik süreçlerin çatışması bitecek, ekolojik ekonominin değerleri ve süreçleri dünyamıza yerleşebilecektir.

6- Az önce belirttiğiniz temel değer olarak rekabet yerine işbirliği konusunu biraz açar mısınız?
Doğada her şey birbirine anlaşılmaz ve kopmaz biçimde bağlıdır. Yaşam döngüsü (CYCLE) yaşamı sürdürmektedir. Bir şey başka bir şeyin girdisidir. Önemli olan döngüye katılmaktır. Yani RECYCLE olmaktır. Bunun adı da evrensel işbirliğidir. Kısaca doğada rekabet ” birim”i, işbirliği ise “sistem”i yani döngüyü yaşatır. Sonuç olarak;doğadaki sistemi yani döngüyü yaşatan “işbirliğini” ekonomiye taşımalıyız.Bunun için birinci adımda rekabet motifiyle çalışan mevcut klasik ekonomiyi doğru kavram , tanım ve normlara kavuşturmalıyız. Bugün bütün klasik ulusal ekonomiler faktör fiyatları minimizasyonu ile faktör kaliteleri maksimizasyonunu temel ekonomik hedef olarak alırlar. Çünkü faktörlerde kalite ürün piyasalarında rekabetle sağlanmaz, uzun vadeli program ve stratejilerle sağlanır. Yani özetle rekabeti normla (hukukla), kültürle, etikle, ahlakla besleyerek, zaten kültürümüzde var olan işbirliğiyle kavuşturmalıyız. Doğada olduğu gibi “işbirliği” Türk toplumunda da doğal-ekolojik bir kültür olarak zaten vardır. Şayet biz işbirliğini esas alan bir ekolojik ekonomi arayışına girersek ekonomimiz içinde ithal bir unsur olarak duran rekabeti de rekabeti ve onun doğurduğu zararları da minimize edebiliriz. Giderek te liberal sistemi ve piyasayı ekolojik temelli hale getiririz.

7. Ekoloji ve ona dayalı ekonomiyi ne gibi gelişmeler dünya’nın gündemine yerleştirir.

Ekoloji ve ona dayalı ekonomiyi geliştiren en önemli şey doğaya uygun bilimsel çalışmalar ve ondan türeyen bilgi ve teknolojilerin gelişmesi ve toplumsallaşmasıdır. Yani doğru bilimsel bulguların toplumların değerler sistemine ve teknolojiler yoluyla yaşamlarına girmesidir. Doğru bilimsel bulgu demişken, bu kavramı biraz açalım. Bilim, varlık sebebi olan doğayı açıklama konusunda bazen yanlış yollara sapabiliyor. Bu yüzden bilimsel bulgular bile kesin olmayabilir. Hatta bilim ve ondan doğan teknolojiler yanlış olabilir. Fakat daha kesine doğru yürünen yolda bu yanlışlar bile önemli aşamalardır. Bu aşamalar bizi “kesin doğruya doğru” götüren süreçler olduğu için değerlidir. Bu yüzden bilimsel çabaların kesintisizce sürdürülmesi ve doğru bilgilerin yaygınlaştırılması ekolojiyi ve onun ekonomisini geliştirecek temel unsurdur. Bu açıdan yakın geçmişimize baktığımızda yukarıda sözünü ettiğimiz 19. y.y. kartezyen-mekanik düşünce sistemi ve buna dayalı bilimsel çalışmalar fizikte ve kimyada bazı yanlış yani doğaya uygun olmayan bilgi ve teknolojilere ulaşmıştır. Örneğin; enerjide fosil yakıtları kullanan içten yanmalı motor teknolojisi ve bunun otomobil ve uçaklar yoluyla bütün dünyaya yayılması bugünkü küresel ısınma sorununu doğurmuştur. Bu yüzden başka ve dünyanın dengesini bozmayan enerji sistemleri geliştirmek zorundayız. Yani son yüz elli yılın enerji üretim yanlışından vazgeçmeliyiz. Diğer bir örnek kimyadan verilebilir. İnorganik kimya türevleri ve onun teknolojileri, yine dünyanın geleceğini tehdit eden bir başka yaygın yanlıştır. Son yüz elli yılda bütün dünyayı saran kimyevi gübre, zararlı zirai mücadele ilaçları ve hormon üretimi, geri dönüşümü olmayan ambalaj malzemeleri üretimi dünyanın geleceğini tehlikeye atan yaygın yanlışlardır. Bu yüzden 19. y.y.’ın bu bilimsel yanlışları, 20. yy.da yeni doğrulara kaynaklık ederek bilim ve teknoloji gündeminden çıkarılmalıdır. Bu konularda yeni ve doğaya uyumlu bilimsel bulgu ve teknolojilere acilen ihtiyaç vardır.

Demem o ki ; bilim ve teknolojinin yanlış süreçlerini bir an önce terketmek ve doğru yani eko sisteme uygun bilimsel süreçlerin başlatılması ekonominin de ekolojikleşmesinin önünü açacak temel husustur.

8. Yanlışların ortadan kaldırılmasında bireye ve topluma ne gibi görevler düşüyor?

Doğal olarak esas görev tabi ki bireyin ve toplumundur. Toplumların resmi örgütleri olan hükümetler; üretim standartlarını ekolojikleştirerek, ekolojik teknolojileri teşvik ederek ve vergiler yoluyla kişi ve kurumları özendirerek veya cezalandırarak ve en önemlisi ekolojik temelli yasalarla çözümün göbeğinde yer almalıdırlar. Toplumların sivil örgütleri ise ekolojik bilinci ve duyarlılığı artıracak faaliyetleri ile ekolojikleşmeyi ilerletmelidirler. Bu bağlamda dünyada hem resmi hem de sivil örgütler henüz tam yeterli olmasa da ciddi çalışmalar içindedirler. Hatta uluslararası örgütler, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere eko sistemin korunması konusunda ciddi çalışmalar içindedirler. Konu bazı ülkelerde siyasallaşmış ve ekolojik temelli partiler “Alman Yeşilleri” örneğinde olduğu gibi hükümet ortağı olmuşlardır. Pek çok ülkenin vergi kanunları içinde, atık ve emisyonların azaltılmasına, geri kazanımı, doğal kaynakların kullanılmasına ilişkin pek çok düzenleme vardır. Pek çok tarımsal ürün için ekolojik yaklaşımlı standartlar getirilmiştir. Pek çok tarımsal ilaç yasaklanmıştır. Kısaca; dünyada son yüz elli yıllık yanlışlardan kurtulmak için bir kıpırdanma, ve giderek dozunu artıran bir çaba mevcuttur. Ama çabanın en büyüğünü nüfusu stabilize etme ve bu stabilizasyonun yanı sıra ekolojik bilinçli birey üretme konusunda göstermeliyiz. Ekolojik bilinçli birey siyasal tercihleriyle, mal ve hizmet tercihleriyle ve toplumdaki tüm duruşu ile dünyayı ekolojik bir kültüre ve ekonomiye götürebilecek temel unsurdur.

9-Dünyada Ekolojik Ekonomi ne ölçüde benimsenmiş durumda,ekolojik ekonomi arayışlarında dünya ne durumda?

Ekonominin eko sisteme bağlı olduğunun ve ekonomik destek sistemlerinin temelinin eko sistem olduğunun çok sık ifade edilmesi, bu konudaki sivil toplum gayretleri henüz yetersiz de olsa bazı duyarlılıklar oluşturmuştur.
Örneğin, vergisel alanda pek çok gayret var. Atık ve emisyonların azaltılmasına, geri kazanıma, doğal kaynakların kullanılmasına yönelik pek çok vergi var dünyada. Bu vergisel gayretlere akademik destekler de veriliyor. Sekizi Nobel ödüllü 2500 ekonomist, ( CO2 ) karbondioksit emisyonunu azaltarak iklimi koruyacak karbon vergisine destek verdi.
Eski Ekonominin arz cephesi, ürün standartlarında daha çok ekolojik temelli standartlar peşinde… İşin önemli bir cephesi de ekolojik ürün talebinin artması. Avrupalı tüketicilerin üçte biri ekolojik duyarlılığa sahip.
Nüfusu stabilize etme gayretleri de var. Ama dünya nüfus artışı hala kontrol dışında.

10. Ekolojik ekonomiyi uygulayabilen ülkeler var mı?

Önce belirtmek gerekir ki ; bu bir ülkenin tek başına çözebileceği bir sorun değildir.Dünyanın ortak sorunudur.Çünkü dünya, koskoca evrende küçücük bir noktadır.Bizim kocaman zannettiğimiz noktadır.Dünyanın bütün döngüleri ortak, atmosferi ortak, havası ortak, suyu ortakdır.Hiçbir ülke tek başına küresel ısınmayı yada ne bileyim, suların kirlenmesini önleyemez..

Ancak; bazı ülkelerin ekolojik ve ekolojik ekonomik duyarlılıkları biraz daha fazladır ve çözüm arayışları daha dikkat çekicidir.

Örneğin Danimarka. Danimarka elektriğin yüzde 15’ini rüzgardan elde ediyor., nüfusu dengeli, Termik santralleri yasakladı. Nüfusu dengeli, Kophenag’da ulaşımın yüzde 32’si bisikletle yapılıyor.
Ancak dünyada da ekolojik ekonomi için gereken düşünce devrimine, özellikle fosil yakıtlardan hidrojene geçeceğimiz enerji devrimine ve atmosferin korunmasına, suların ve toprağın tam olarak korunmasına daha çok var gibi görünüyor. Bakalım bizim ihtiyar dünyamız daha ne kadar dayanacak?

11. Ülkemizdeki, Türkiye’deki durum ne?

Önce ülkemizin eko sisteminden bahsedelim: Eğer coğrafik olarak bakarsak, Türkiye’de iki coğrafik kıta var: Avrupa ve Asya. Oysa ekolojik olarak baktığımızda Türkiye üç ekolojik kıtanın ortasında yer alıyor. Bunlar Karadeniz’e doğru uzanan Avrupa-Sibirya, Akdeniz Bölgesi havzası ve İran-Turan ekolojik kıtası… Bu üç ekolojik kıta üzerindeki konumlanma konumlanmış olmak Türkiye’ye önemli bir biyoçeşitlilik sağlıyor. Yüzyıllar boyunca bu üç ekolojik kıtadan çeşit çeşit bitki ve hayvan türleri Anadolu’ya gelmiş. Bu nedenle Türkiye’nin tek başına flora ve faunası neredeyse Avrupa’nınkine eşit. Biyoçeşitliliğin çok yüksek olduğu ender coğrafyalardan biridir ülkemiz. Maalesef biz bu mükemmel ekosistemi geri dönülemez bir şekilde kaybediyoruz,. İşte biz bu mükemmel ekosistemde ne yaptığımızı bilmeden tahribat yapmaya devam ediyoruz.

12. Eski ekonomiyi sürdürmeye devam ediyoruz yani?

Eski ekonominin reel davranışlarına bile hala ulaşamadık. Katma değer ve verim temelli bir ekonomimiz yok. Tam tersine 60 yıldır ekonomimiz spekülasyon temelli olarak çalışıyor. Türkiye ekonomisinin en eski zararlısı “kentsel spekülasyondur”. 50 yıl öncesinin Anadolu’sunun küçük ve verimli ovalarının bir köşesine kurulmuş kasabacıkları, köyden kente göçün ve nüfus artışının baskısıyla hızlı ve inanılmaz büyüklükte bir kentsel arazi spekülasyonuna konu oldu. Spekülasyonun ekonomiye geçici etkisi haksız kazanç oldu. Kalıcı etkileri ise yıkıcıydı. Anadolu’nun küçük verimli ovaları betonla kaplandı. 4 milyar yılda oluşmuş 50 cm’lik santimlik canlı toprak dokusu, yani her yıl doğuracak ana organizma, bir daha geri gelmeyecek şekilde yok edildi. Ve de spekülasyon öyle kazançlı oldu ki, reel sektör için katma değerle uğraşmak anlamsızlaştı. Zenginleşme spekülasyonla özdeşleşti. Diğer yandan dünyanın en değerli gen havuzlarından olan Türk toprakları, kimyevi gübreler, zararlı zirai mücadele ilaçları ve yapay hormonlara verilen teşviklerle ve tek yıllık tohum ithalleriyle devlet eliyle zehirlendi.
Türkiye ekonomisinin ikinci büyük yıkımı mali spekülasyonlar oldu. 1989’da başlayan “düşük kur, yüksek faiz, istediğin zaman gel, istediğin zaman git” temelli sıcak para daveti ekonomik ve siyasi düzeni katletti. Özetle Türkiye hem spekülasyon ekonomisinin hem eski ekonomi anlayışının çifte tasallutu altındadır.
Ülkenin zaten sıkıntılı olan siyasi dokusu giderek istikrarsızlaştı. 1990’lardan itibaren 15 yıl müddetle korkunç bir siyasi ve ekonomik istikrarsızlık dönemi yaşandı. Ne siyasetçi dayandı ülkeye, ne reel sektör kaldı. Ülkenin temel üretim faktörleri yani emeği, sermayesi, doğal kaynakları ve teşebbüs gücü dünyanın en pahalı ve bozuk faktörleri haline geldi. Emek, verimsizliği ve üzerine yüklenen vergilerle; sermaye sıcak paranın yüksek beklenti oyunlarıyla, toprak ise; kentte spekülasyonla ve onun betonlaşmasıyla, kırda tek yıllık tohumlar ithal tohumlar ve kimyevi gübrelerle mahvoldu. Müteşebbis, toplumsal sorumluluğunu terk edip spekülatörleşti.

13.Peki ne yapmak lazım?

Bugün Türkiye hem spekülasyon ekonomisinin hem yüksek maliyetli eski ekonomi anlayışının çifte tasallutu altındadır. Türkiye ekolojik ekonomiye geçerken bu iki düşmanla birden boğuşmak zorundadır. Ekolojik ekonomisini kurarken, öncelikle spekülasyon ekonomisini yok etmeli ve yeni ekolojik temelli ve rekabet edebilir faktör piyasalarını kurmalı, “ürün piyasalarında ise, organik temelli standartlara doğru” yöneltmelidir.

Bir süreç içinde bu işler yapılırken, hiç bekletilmeyecek bir temel iş vardır.İlk iş olarak dünyanın üç ekolojik kıtasını barındıran topraklarımızı kentsel rantların beton tecavüzünden ve yanlış tarımsal girdi ithalatçısının zehirlerinden korumalıyız. İlk korunacak ve kurtulacak şey topraklarımızdır. Çünkü bu konuda gecikirsek kayıplarımızın hiçbir yolla geri döndürülmesi mümkün olmayacaktır. Bu yüzden bu konu acil ötesidir. Böylece, dünya mirası ve Avrupa kıtasını ve dünyanın pek az ülkesinde olan tarımsal ürün çeşitliliği spekülatif ve eski ekonomi ikilisinin tecavüzünden kurtulmuş olacaktır.

Ekonomi Yazıları

devre

Cemil Çakmaklı ekonomi ile İstanbul Üniversitesi İktisat fakültesindeki lisans eğitimi esnasında tanıştı.

Fakültede 4 yıl yoğun bir Klasik Piyasa İktisat Teorisi okudu.O yıllarda ülkenin tek iktisat fakültesinde yoğun bir Piyasa İktisat Teorisi okutulmasına rağmen ülkede piyasa ekonomisi düzeni yoktu.Piyasa ekonomisinin hukuku da yoktu.Ülkenin anayasasında ” Karma Ekonomi” diye teoride yeri olmayan bir tanım vardı sadece.

Cemil Çakmaklı piyasa ekonomisini uygulaması olan bir ülkede Batı Almanya’da öğrendi.Ve dönüp Türkiye’de piyasa ekonomisinin kurulması konusunda gerek yazıp çizerek gerek o dönem görev aldığı Kurucu Meclis’teki çalışmaları ile yoğun çabalar gösterdi.

Aşağıda bu çalışmalardan örnekler sunuluyor.

devre

FAKTÖR PİYASALARINDA

REKABET KOŞULLARI

( 23 KASIM 2000’de Rekabet Kurulunda verilen bir konferans )

devre

KALKINMA ARAYIŞLARI

Piyasa ekonomisinden önce denenen planlı döneme ilişkin Kenan Mortan ile birlikte yazılan bir kitap…

Bu kitabın Cemil Çakmaklı tarafından yazılan Ön sözü ve Son Sözü bu linkte sunulmuştur.

Kitabın 1984 yılında yazıldığını dikkate alarak, kitapta değerlendirmelerin 30 yıl sonra bugün hala geçerli olup olmadığını lütfen dikkate alınız.

48767_2

devre

EKOLOJİK EKONOMİ SÖYLEŞİSİ

Cemil Çakmaklı bugünkü piyasa ekonomisinin ötesinde bir yeni ekonomik düzen, ” Ekolojik Ekonomi ” konusunda kafa yormaktadır.

Bu linkte, onun Ekolojik Ekonomi konusunda görüşlerini içeren Dünya Gazetesinde yayınlanmış bir söyleşiyi bulacaksınız.

devre

DÜNYAYI YÖNETEN ŞİRKETLER

Dr.Cemil Çakmaklı tarafından ünlü yazar David Korten‘in Dünyayı Yöneten Şirketler ” kitabına yazılan ÖNSÖZ..

1370010221_b

devre

ASO MEDYA YAZILARI 

Cemil Çakmaklı; 1990’lı yıllarda Ankara Sanayi Odası Yönetim Kurulu Üyeliği ve Ekonomi Konseyi Başkanlığı yaptı.Bu görevler esnasında Çakmaklı; Ankara Sanayi Odası Dergisini, “ASOMEDYA” adıyla yeniden düzenleyerek yayınını koordine etti.

Bu dönemde ASOMEDYA’ da baş yazılar yazdı ve ülkenin önde gelenleri ile ekonomik söyleşiler yaptı, ülkenin ekonomik sorunları ile ilgili dosyalar hazırlayıp yayınladı.

Aşağıda bu yazı ve yayınlardan örnekler bulacaksınız.

Tespit ve yazıların hala güncelliğini koruduğunu göreceksiniz.

devre

YARIM BİR PİYASA EKONOMİSİ

ASO Medya’da yayınlanmış bir makale..

devre

BÜTÜN ZAMANLARIN DOĞRULARI

ASO Medya’da yayınlanmış bir makale..

devre

YANMIŞ HARMANDAN ÖŞÜR ALINMAZ 

ASO Medya’da yayınlanmış bir makale..

devre

GELECEĞE YAKIN DURMAK VE ÖZAL 

ASO Medya’da yayınlanmış bir makale..

devre

DEĞİŞİM AMA NASIL? 

ASO Medya’da yayınlanmış bir makale..

devre

YAĞMURDAN KAÇARKEN DOLUYA TUTULMAK 

ASO Medya’da yayınlanmış bir makale..

devre

BİRLİKTE YAŞAMAK 

ASO Medya’da yayınlanmış bir makale..

devre

SİSTEM YA DA KAOS 

ASO Medya’da yayınlanmış bir makale..

devre

BAZILARI VE BAZILARI 

ASO Medya’da yayınlanmış bir makale..

devre

BAŞ DÜŞMANIMIZ 

ASO Medya’da yayınlanmış bir makale..

devre

KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ SANAYİ İŞLETMELERİNDE 

TESPİTTEN ÇÖZÜME DOĞRU …

ASO Medya’da yayınlanmış bir makale..

devre

ÜRÜN DOKUSU VE DIŞ SATIMI ÜZERİNE …

Bir ekonomide sınai, ticari ve spekülatif kesimlerin karları ve onların sıralaması, o ekonominin barometresidir. Sağlıklı ve dengeli bir ekonomide sanayi, en karlı faaliyet biçimidir. Onu ticaret izler ve en sonda rantlar ve spekülatif kazançlar vardır …

devre

KONUT EKONOMİSİ..

Cemil Çakmaklı hem yazdı, hem yazdıklarının yasalaşması konusunda çalıştı.Konut Ekonomisi yazısını, hazırlanmasında görev aldığı ” Toplu Konut Kanunu”n çıkmasını müteakip 1984 yılında yazdı.

devre

MONETARİZM ÜSTÜNE DÜŞÜNCELER 

Dr.Cemil Çakmaklı; Türkiye’de Reel Sektör ve Spekülasyon ayırımını ta 1980’li yıllardan beri gündeme getiren ve ” Reel Sektör ” kavramını ilk defa kullanan kişidir.

Doktor Çakmaklı ; tüm hayatı boyunca üretimin ve katma değerin yanında yani Reel Sektör safında yer almıştır.Monetarist spekülasyona hep karşı durmuştur.Bu karşıtlığını yaşamı ve yazıları ile hep göstermiştir.

Burada; Dr.Çakmalı’nın spekülatif monetarizme karşı duran bir konuşmasını bulacaksınız.

Bu konuşma; 2000’li yıllarda ” Monetarizm Üstüne Düşünceler Konferansında ” yapılmıştır.

devre

BİR GELECEK YAKLAŞIMI

Yaşamı boyunca Dr. Cemil Çakmaklı’nın değerli ve özellikli kişilerle kalıcı dostlukları oluşmuştur.

Bu dostlardan birisi de Şeref Özgencil’dir. Şeref Özgencil; akademik ve bilimsel yayınlar yapan ve toplantılar düzenleyen değerli bir iktisatlıdır.

Cemil Çakmaklı uzun yıllar Şeref Özgencil’in FİNANS DÜNYASI dergisinde yazılar yazmış ve onun düzenlediği bilimsel platformlarda tebliğler sunmuştur.

“Bir Gelecek Yaklaşımı” başlıklı tebliğ; 24 Nisan 2008’de Şeref Özgencil’in düzenlediği Forum İstanbul’da ünlü futurist Neil Jacobsohn’un da katıldığı bir oturumda sunulmuştur.

Bu tebliğ; “Ekolojik Gözlüklü Bir Türk Futurist: Cemil Çakmaklı” nitelemeleri ile yankı bulmuştur.

Bu tebliğde; gerçekten de ekolojik gözlüklü gelecek yorumu yapılmaya çalışılmaktadır.

 devre

Türkiye’nin Gelişme Stratejisinin Temel Bileşenleri

“Türkiye’nin Gelişme Stratejisinin Temel Bileşenleri” tebliği, 2007 yılında; Forum İstanbul’da sunulmuştur.

Tebliğ; Türkiye’nin gelişmesinin önünü açacak, mekânsal, demografik, ekonomik ve ekolojik stratejileri irdeliyor.

Çakmaklı bu tebliğinde; dünyanın çatışan stratejilerden korumanın; ülkenin asıl değeri toprakları korumanın, nüfuzun kalitatif geliştirilmesinin ve ekonomi politiğin ve ekolojik gelişmenin nasıl başarılabileceğini anlatıyor.

Tebliğ hala güncelliğini ve geçerliliğini koruyor. 

devre

Suyun; Doğru Algılanması, Ekonomisi ve Ekolojisi 

Su canlıdır.

Yaşamı var eden bir canlıdır.

Su, kullanıp atılacak bir ‘’şey değil, beraber yaşanılacak bir ortak’’dır.

Bu gerçek; tüm insanlığın bilincine kazınmalıdır.

Ancak, ancak bu bilinç; yaşamın sürdürülebilirliğini sağlar.

Dr. Çakmaklı; su ve su ekolojisi konusundaki temel görüşlerini aşağıdaki röportajda detaylandırıyor.

devre

Temiz Siyaset 

Dr. Çakmaklı, yaşamı boyunca; yasama, şirket yöneticiliği, öğretim üyeliği, yazarlık, sivil toplum kuruluşları gibi pek çok alanda çalıştı.

Bu arada pek çok değerli insanla yolu kesişti..

Bunlardan biri tam bir ‘’Devlet filozofu’’ olan Sayın Adnan Başer Kafaoğlu (Adnan Abi), diğeri; Beyaz Nokta Vakfı’nda peş peşe Başkanlık yaptıkları Sn. Tınaz Titiz’dir.

Dr. Çakmaklı bu iki değerli dostu ile pek çok çalışma yaptı, pek çok ortak düşünce üretti.

Aşağıda; bu iki değerli insanla Ağustos 1993’de yaptığı ‘’Temiz Siyaset’’ söyleşisi yer almaktadır.

devre