Aylık arşivler: Haziran 2020

Gelecek Nasıl Gelecek?

YENİ DÜNYA DÜZENİ NASIL KURULACAK?

Bazı çevreler; Corona Virüs yüzünden, artık dünyada hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı, yeni bir dünya düzeni kurulacağını söylüyor.

Dünyanın geleceği kolaycı ve basit bir yaklaşımla bir virüse ihale ediliyor. Ama bir virüs etkisiyle yeni ve doğru bir dünya düzeni kurulmasını beklemek virüsten daha tehlikeli bir hastalıktır. Akla ve bilime uygun bir yaklaşım değildir. Daha keskin bir dille bir akıl tutulmasıdır.

Açıklamaya çalışalım…

Bilim, yaşamı;

  • Bir döngü içinde akışan
  • Sürekli değişen
  • Birbirini karşılıklı etkileyen
  • Zamanda ve mekanda değişik düzeyde örgütlenebilen
  • Yüksek karmaşıklıkta
  • Geri bildirimsel özellikte

SONSUZ SAYIDA BİLEŞENDEN OLUŞAN BİR DÖNGÜ olarak tanımlanmaktadır.

Gelecek ise; dün ve bugünle birlikte tek bir zaman parçasıdır. Yaşamın içinde ve yaşam döngüsüne dahil bir olgudur.

Bu yüzden gelecek de; yaşam sistemi içinde, yüksek karmaşıklıkta, döngüsel, geri bildirimsel ve kendi kendini değiştiren ve örgütleyen bir yaşam sistemidir. Yani gelecek; yaşam döngüsünün içindedir ve yaşama ilişkin bir tahmindir.

Yaşamın ve yaşamın içinde geleceğin evrimi ise sadece virüslere değil, sonsuz değişkene bağlıdır.

Sadece virüsün, yaşamı ve dünyayı değiştirmesini beklemek anlamsız bir bekleyiştir.

O HALDE; YAŞAMI, YAŞAMIN İÇİNDE GELECEĞİ VE GELECEKTEKİ DÜNYAYI ETKİLEYEN NEDİR?

Yaşamı, onun içinde geleceği ve gelecekteki dünyayı birincil olarak etkileyen şey düşüncedir.

Esasen yaşamın evrimi ile düşüncenin evrimi karşılıklı birbirlerini etkileyerek birlikte oluşmuşlardır. Yaşam ve düşünce aslında tek bir gerçekliktir.

Gelecekte ne olacak, gelecekte dünya nasıl olacak diye sorarken önce insanlığın düşünce düzeyinin nasıl evrileceğini, nereden nereye sıçrayacağını bilmek gerekmektedir.

Bu yüzden düşüncenin evrimi ve safhalarını kısaca gözden geçirmek ve bizi geleceğe götürecek düşünce sistemi üzerinde düşünmek gerekmektedir.

Düşünce; insanın yaşam mücadelesi süresinde evrildi.[1]

Nasıl insan organizması, karada yer değiştirirken bacaklarını; nesnelerce yansıtılan ışınları süzebilmek için gözlerini evrilerek kazanmışsa, düşünce de gökten inmedi.

İnsan organizması evrilirken düşünce de onunla birlikte evrildi. Algılar kavramları, kavramlar dili, dil hafızayı, hafıza akıl yürütmeyi ve bunların hepsi birden ve bir çevrim içinde kendi kendini örgütleyen, değiştiren ve yöneten düşünce sistemini Homo Habilis’ten bu yana 2 milyon yıllık bir evrim sürecinde oluşturdu.

Düşüncenin primitif hallerini ihmal edersek, kanımızca bilimsel düşünce evreleri de aşağıdaki süreçlerde oluşmuştur.

Düşüncenin ilk evresi “lineer- çizgisel” düşüncedir. Bu evrede; her sonuç tek sebebe bağlanır. Biz buna ”evet-hayır” evresi de diyoruz. Oysa doğada ve onun simülasyonu olan toplumda karşılaştığımız tüm olgular lineer değildir. Her şey evet-hayır basitliğinde izah edilemez.

Düşüncenin ikinci evresi; her şeyi parça parça ele alan, dünyayı parçaların birleşmesinin bütünü olarak ele alan “Kartezyen” düşünce evresidir. Buradaki düşünce sistemi; çözümlemeleri indirgeyerek yapar, doğrularını bir yüzeye yerleştirmiştir. Yüzey geometri, yani Kartezyen geometri bu evrenin geometrisidir. Felsefede Descartes, fizikte Newton bu düşünce sistemiyle ürün vermiş bilim adamlarıdır. Bu düşünce sisteminin teknolojisi ile uçaklar, otomobiller ve parçaların birleştirilmesiyle üretilen diğer tüm mekanik sistemler oluşturulmuştur. Bu yüzden bu evreye “mekanik düşünce” evresi de denilebiliyor.

Bu düşünce evresinin dayandığı temel değerler ve oluşturduğu paradigmalar; rekabet, niceliklere önem verme ve çizgisel hiyerarşidir.

Düşüncenin üçüncü ve bugünlerde yaygınlaşmaya başlayan evresi ise “holistik – bütüncül” düşünce evresidir. Bu evrede parçalar yoktur, bütün vardır… Çizgi yoktur, “ağ” vardır. Ve her şey birbirine bağlıdır. Bu düşünce sisteminde; hiçbir sonucun tek bir sebebi yoktur. Bu evrenin geometrisi uzaysaldır. Temel değerleri ise (Kartezyen düşünceyle kıyasla) rekabet yerine işbirliği, nicelik yerine nitelik, hiyerarşik egemenlik yerine ağsal ortaklıktır. Lineer ve Kartezyen düşünce sistemi bugün ki kapitalist ekonominin düşünce yapısı iken, holistik düşünce sistemi, yarınki ekolojik ekonominin ve yeni dünyanın düşünce yapısı olacaktır.

Bizi geleceğe taşıyacak olan; geleceği kavramamızı ve tasarlamamızı sağlayacak olan düşünce evresi işte bu üçüncü evredir. Bu holistik düşünce evresine sıçramazsak bireysel ve toplumsal olarak geleceğe sağlıklı uzanmamız ve dünyayı değiştirmemiz mümkün olmayacaktır.

Çünkü; Kartezyen ve mekanik düşünce sisteminin doğal ve sosyal yaşamı zedeleyen paradigmaları yani Kartezyen kapitalizm artık terk edilmek zorundadır. Çünkü; dünyanın doğal ve sosyal yaşamı Kartezyen Kapitalizmin bu paradigma yanlışlarıyla kendini sürdürememektedir.

Kartezyen kapitalist sistemin yanlış teknolojilerine dayalı ekonomik üretim ve tüketim süreçleri ile dünyanın doğal sistemi barışık değildir. Dünyanın ne havası, ne suyu,  ne de toprağı artık bu yanlış ekonomik sistemi taşıyamamaktadır. Bu düzen sürdürülebilir değildir.

Yine Kartezyen Kapitalist sistemin kendine dönük ve sadece niceliklerle uğraşan, niteliği ve ötekini unutmuş bireyi; dünyada başta gelir bölüşümü olmak üzere sağlık bölüşümünü, eğitim bölüşümünü ve besin bölüşümünü alt üst etmiştir. Bu yanlış paradigmalarla zehirlenmiş birey, katlanılabilir, bu düzen de sürdürülebilir değildir.

Bütün bu katlanılamazlıklar ve sürdürülemezlikler nedeniyle; kartezyen kapitalist paradigmalar yerine gelecekte dünyayı değiştirmek için holistik paradigmalar ve düşünce değerleri gecikmeden oluşturulmalıdır.

Yani;

  • Rekabet yerine işbirliğini,
  • Nicelik yerine niteliği,
  • Hiyerarşi yerine ağsal ortaklığı,
  • Kapitalist ekonomi yerine ekolojik ekonomiyi öne alan yeni bir holistik gelecek tasarlanmalıdır.

HOLİSTİK GELECEĞİ VE YENİ DÜNYA DÜZENİNİ ANCAK AŞAĞIDAKİ YAKLAŞIMLARLA ETKİLEYEREK VE TASARLAYARAK OLUŞTURABİLİRİZ.

1 – Kartezyen değil, holistik düşünceye; parçalara değil, döngülere önem vermeliyiz.

Çünkü, artık parçacı Kartezyen Kapitalist düşünce ile ne doğal ne de sosyal ekosistemlerle bağ kurulamaz, ilişki sürdürülemez. Artık, mucize kavram “döngü”dür. Evrensel ifadesiyle “CYCLE”dır. Dünyanın sırrı, bu döngüdedir. Çünkü, gerçek bütüncüldür, döngüseldir, tek sebepten oluşmamıştır, bunları bilip, sonuçları tek sebeple izah eden hiçbir kimseye bu arada Corona virüs yoluyla değişime inanamayız.

  2 – Ezberlemeyip öğrenmeliyiz.

Öğrendiklerinizle sorun çözüp, sorun çözdükçe öğrenmeliyiz.Böylece bir öğrenme döngümüz oluşacak. Zorlamadan sürekli öğrenebileceğiz.Aksi taktirde ezberleyerek gelecek tasarlayamayız.

  3 – İstikrar ölüdür, onu aramalı, kaosta yaşamayı öğrenmeliyiz.

Kartezyen kapitalist sistem istikrara, diğer deyişle dengeye ulaşmaya çalışır. Oysa denge ölüdür. Holistik sistemin kaosu dinamiktir ve rastgele gözüken olayların birbirine bağlılığını gözetir. Yaşam kaosun eşiğinde, sonsuz çeşitlilikte ve sürekli bir değişim döngüsü içinde sürüp gitmektedir. Çeşitlilikten korkmamalıyız, unutmayalım ki; “mükemmellik çeşitliliğin en yüksek düzeydeki optimizasyonudur.” Bu gerçekler ortada iken olmayan istikrarı aramak boşunadır.

  4 – Rekabetin yanı sıra işbirliğini öğrenmeliyiz.

Kartezyen Kapitalist düşünce sadece insanları birbirinden koparan rekabeti yüceltmiş, ama doğadaki çoğalmanın ve verimliliğin temeli olan işbirliğini yok saymıştır. Bireyin kendini ifade ve ispat ettiği rekabetin yanına sinerjiyi doğuran işbirliğini birey ve toplum geleceğinin ortasına yerleştirmeliyiz.

5 – Liderliği unutup, ağsal ortaklığı öğrenmeliyiz

Yaşamın temel sisteminin ağsal ortalıklar olduğu açık seçik ortada iken, bireyi bu ağın dışında sakat bir konuma iten liderlik paradigması eşitler arası işbirliği kimliği ile yer değiştirmelidir.

6 – Nicelikler kadar niteliğe önem vermeliyiz.

Kartezyen düşüncenin mekanik insanı kendini sayısal mülkiyete hapsetmiş, yaşam ortaklarıyla duygusal bağlarını koparmıştır. O artık sadece bir tüketim aygıtıdır. Lugatındaki en önemli kelime ‘maksimum’dur. İsraf onun hayat arkadaşıdır. İşte bu insan tipi doğal ve sosyal hayatın zararlısıdır. Bu zararlı tip, nicelikten niteliğe doğru değişirse, kendisi, çevresi ve tüm ekosistem sürdürülebilirliğe destek olan bir ortak kazanacaktır.

  7 – Maksimalizmi bırakmalıyız ve paylaşmalıyız. . .

Bugün dünyanın zengin ülkelerinde yaşayan insanlar dünya nüfusunun yüzde 20’sini oluşturmakla ve dünya gelirinin yüzde 85’ini almaktadırlar. Dünya nüfusunun yüzde 80’i ise dünya gelirinin geri kalan yüzde 15’ini paylaşıyor. Bu haksızlık, bir doğal hak edilmişlik değil, yetenekle yeteneksizlik, çalışkanlıkla tembellik arasındaki fark değil, tamamen global spekülasyonların ve legalize edilmiş soygunların doğurduğu bir farktır. Biz de bu haksızlığın bir parçası olmayıp, adil olup, paylaşmalıyız.

8 – Demografik sorumluluğunuzu unutmayıp, ikiyi aşmamalıyız.

İsa’nın doğduğu yılda dünya nüfusunun 30 milyon olduğu tahmin ediliyor. Bundan 70 yıl önce, yani İsa’dan 1950 yıl sonra dünyanın nüfusu 3 milyardı. Bugün dünyanın nüfusu 7 miyar. Yani, dünyanın nüfusu son 70 yılda geçmişin 1950 yılına eşit sayıda arttı. Diğer bir deyişle, son 70 yılda ikiye katlandı. Şu günlerde her iki dakikada bir doğum, her dört dakikada bir ölüm oluyor. Böyle giderse önümüzdeki 50 yılda dünya nüfusu tekrar ikiye katlanacak. Çok açık ki, bu dünya bu nüfusu taşımayacak. Onun için herkes ancak kendi yerine 1 kişiyi dünyaya getirme hakkına sahiptir. Her aile iki çocuğu aşmamalıdır. Böylece zaten çok olan dünya nüfusu bugünkü noktada ancak sabitlenir.

9 – Ekolojik okur, yazar ve ‘yapar’ olup, ekolojik teknolojiler ve ürünler kullanmalıyız; organik beslenmeliyiz.

Geçmişin Kartezyen Kapitalist kültürü, doğası gereği karşıtlıkları besleyerek, insanları bazen kollektivist-kapitalist, bazen siyah-beyaz veya başka parçalara ayırdı. Bugün artık silkinip holistik düşünce yaklaşımlarıyla, insanları parçalara ayırmadan, bütüncül bir yaklaşımla, doğa ile insan ve insan ile insan arasındaki ilişkileri ekolojik bir temele oturtmaya çalışmalıyız.

Biz de ekolojist olup, muhtaç olduğumuz doğal ve sosyal dünya sürdürülebilirliğini desteklemeliyiz. Sadece ekolojik okur yazarlıkla ekolojik bilince ulaşmakla kalmayıp ekolojik yaşayıp ve yaptıklarınızı ekolojik kurallara uygun yapmalıyız.

Bugün yaşamımıza, insanlık tarihinin sadece 150 yılında ortaya çıkan kartezyen kapitalist teknolojiler hakimdir. Bunların çoğu, özellikle enerji, ulaşım ve gıda teknolojileri tüm ekolojik sistemi, dolayısıyla da dünyayı tehdit etmektedir. Bu teknolojik tehdit, ortadan kaldırılmalı, zararlı teknolojiler ve onlardan üreyen inorganik ürünler terk edilmelidir.

Özellikle tohumdan toprağa, topraktan sofraya, beslenme sistemimizi işgal etmiş olan zararlı teknolojiler ve onların ürünleriyle mücadele etmeliyiz. Zararlı kimyevi gübrelerle, zirai mücadele ilaçları ile, raf ömrünü uzatan ama sizin ömrünüzü kısaltan muhafaza edici kimyasallarla mücadele edip, onlardan uzak durmalıyız.

10 – Bugün ki sakat kapitalist ekonomiden, ekolojik ekonomiye geçişi benimsemeliyiz.

Bugünkü ekonomik düzen, dünyanın doğal sistemleriyle çatışma halindedir. Ormanlar azalmakta, balık yatakları yok olmakta, meralar bozulmakta, topraklar tahrip olmakta, taban suyu seviyeleri azalmakta, atmosferde karbondioksit düzeyi yükselmekte ve bu sera etkisiyle küresel ısınmayı doğurmaktadır. Bütün bu sonuçlar, doğanın ekonomiye verebileceği doğal verimin ötesindeki ekonomik kullanımlardan doğmaktadır.

Bugünlerde, sentetik çatışmalar nedeniyle ortaya çıkan vekalet savaşları herkese sondan bir evvelki uyarılardır. Ekonomi dünyanın doğal sermayesini, dünyanın verebileceğinden daha fazla zorlarsa, ekonomik destek sistemleri çökecek, bu Kartezyen Kapitalist ekonomi kendi kendini ve bu arada dünyayı yok edecektir.

Aşağıdaki verilere dikkatle bakalım:

  • Dünyanın tarım alanlarının üçte biri üst toprağını kaybediyor.
  • Dünya mera alanlarının yüzde 50’si aşırı otlatma nedeniyle çöle dönüşüyor.
  • Ormanlar tarım başladığından beri yüzde 50 azaldı.
  • Okyanus balık yataklarının üçte ikisi kapasitesinin üzerinde avlanmayla karşı karşıya. Balık stoklarının %47’si tamamen tüketildi.
  • Dünyada su kaynakları hızla kirleniyor, aküferler tükeniyor, yaşamın temel girdisi olan su yok ediliyor.

Görülüyor ki, kapitalist ekonomi ekolojiyi hiç dikkate almıyor. Norveçli Oystein Dahle’nin dediği gibi; “Sosyalizm, fiyatların ekonomik gerçekleri söylemesine izin vermediği için çökmüştür. Kapitalizm ise, fiyatların ekolojik gerçekleri söylemesine izin vermediği için çökebilir.”

Gerçekten de bugün ki Kartezyen kapitalizm ekolojik gerçeklerle barışık değildir ve dünya çöküşe çok yakın bir noktadadır.

Muhtemel bir kapitalist çöküntünün dünyayı da çökertmesine meydan vermeden eski Kartezyen Kapitalist ekonomiden yeni Holistik Ekolojik Ekonomiye geçişi yukarıdaki yaklaşımlarla acilen tasarlamak gerekiyor.

Sonuç olarak; eğer biz yeni Holistik-Ekolojik düşünce düzeyine sıçrayıp, yeni bir dünya düzeni tasarlamazsak beklenen daha güzel bir dünya düzeni kendiliğinden gelmeyecektir. ÇÜNKÜ ÖZLENEN GÜZEL GELECEK, GEÇMİŞİN DÜŞÜNCE DÜZEYİYLE VE PARADİGMA YANLIŞLARIYLA GELEMEZ, HELE HELE CORONA VİRÜS ETKİSİYLE HİÇ GELEMEZ.

Unutulmamalı ki, yeni ve güzel bir dünya düzeni oluşturmak zor ve uzun bir süreçtir. Dünyayı ve insan beynini işgal etmiş yanlış paradigmalı Kartezyen Kapitalizm bütün yanlışların doğrulara direnmesi gibi sonuna kadar direnecektir.

Kartezyen Kapitalizmin direnişinin, iletişim oyunları ile, beyin yıkamalarla, savaşlarla, tutuklamalarla, moneter spekülasyonlarla ve akla gelmedik bir sürü yöntem kullanarak yüksek volümlü ve uzun zamanlı olacağı beklenmelidir.

Bu yüksek volümlü direnişten korkmayarak, dünya ve insanlık yanlışları düzeltme mücadelesine bir an önce başlamalıdır.

ŞİMDİ, HEMEN, GECİKMEDEN …

Dr. Cemil ÇAKMAKLI

Mayıs,2020

Koç üniversitesi Hastanesi / İstanbul


[1] – Bir Gelecek Yaklaşımı/ Tebliğ 2007 / Dr. Cemil Çakmaklı