EKOLOJİK EKONOMİ SÖYLEŞİSİ
Cemil Çakmaklı bugünkü piyasa ekonomisinin ötesinde bir yeni ekonomik düzen, ” Ekolojik Ekonomi ” konusunda kafa yormaktadır.
Aşağıda, onun Ekolojik Ekonomi konusunda görüşlerini içeren Dünya Gazetesinde yayınlanmış bir söyleşiyi bulacaksınız.
EKOLOJİK EKONOMİ SÖYLEŞİSİ
1-Ekolojik ekonomiyi nasıl tanımlarsınız?
En kestirme tanımıyla ekolojik ekonomi, ekolojik ilkeleri esas alan bir ekonomi anlayışıdır. Oysa bugünkü ekonomi anlayışı, ekolojiyi ihmal ederek; doğal sistemleri tahrip ederek, adeta bindiği dalı keserek, şimdilik sürüp gidiyor. Ama kesinlikle bu ekonomi anlayışı, “sürdürülemez” ve “devam edemez” durumdadır.
Bugünkü ekonomi anlayışı; ne kadar kutsanırsa kutsansın, ne kadar “devlet dini” haline getirilirse getirilsin; hem doğurduğu sonuçlar hem de dayandığı “düşünce sistemiyle” eskimiştir. Bütün haşmetiyle ayakta görünse de, artık biz ona “Eski Ekonomi” diyoruz.
2- “Düşünce sistemi” derken neyi kastediyorsunuz? Konunun “düşünce sistemiyle ne alakası” ne alakası var?
Bugün hala uygulanan “Eski Ekonomi” ile “Ekolojik Ekonomiyi” tam kavrayabilmek için düşünce sistemlerinin evrimine dönüp bakmak gerekir.
Çünkü; hem fizik, kimya, biyoloji gibi temel bilimleri, hem iktisat dahil tüm sosyal bilimleri, hem de aritmetik, geometri gibi sembol bilimleri etkileyen temel süreç “düşünce sistemleri” süreci ve onun evrimidir. Düşüncenin ilk evresi “lineer-çizgisel” düşüncedir. Lineer-çizgisel düşünce evresi sorunu çevreleyen tüm koşulları ve etmenleri etraflıca araştırmadan, çözüme etkili olabilecek tüm bilgileri hesaba katmadan sonuç çıkarmaya çalışan bir evredir. Bu evrede; her sonuç tek sebebe bağlanmıştır. Biz buna “yes-no” veya “siyah-beyaz” evresi de diyoruz. Oysa doğada ve onun simülasyonu olan toplumda karşılaştığımız tüm olgular lineer değildir. Her şey “evet-hayır” ile izah edilemez.
Düşüncenin ikinci evresi; her şeyi parça parça ele alan, dünyayı parçaların birleşmesinin bütünü olarak ele alan “kartezyen” düşünce evresidir. Buradaki düşünce sistemi; çözümlemeleri indirgeyerek yapar, doğrularını bir yüzeye yerleştirmiştir. Yüzey geometri, yani kartezyen geometri bu evrenin geometrisidir. Felsefede Descartes, fizikte Newton bu düşünce sistemiyle ürün vermiş bilim adamlarıdır. Bu düşünce sisteminin teknolojisi ile uçaklar, otomobiller ve parçaların birleştirilmesiyle üretilen diğer tüm mekanik sistemler, oluşturulmuştur. Bu yüzden bu evreye “mekanik düşünce” evresi de denilebiliyor.
Bu düşünce evresinin temel değerleri rekabet, niceliklere önem verme ve çizgisel hiyerarşidir.
Düşüncenin üçüncü ve bugün yaygınlaşmaya başlayan evresi ise “holistik – bütüncül” düşünce evresidir. Bu evrede parçalar yoktur, bütün vardır… Çizgi yoktur, “ağ” vardır. Ve her şey birbirine bağlıdır. Bu düşünce sisteminde; hiçbir sonucun tek sebebi yoktur. Bu evrenin geometrisi uzaysaldır. Temel değerleri ise (Kartezyen Düşünceye kıyasla) rekabet yerine işbirliği, nicelik yerine nitelik, hiyerarşik egemenlik yerine ağsal ortaklıktır. Lineer ve Kartezyen düşünce sistemi eski ekonominin düşünce yapısı iken, holistik düşünce sistemi, ekolojik ekonominin düşünce yapısıdır.
3- Kartezyen düşünce sistemine dayalı “Eski Ekonomi” ile Holistik düşünce sistemine dayalı “Ekolojik Ekonomi”nin, arasındaki temel farklar neler? Birbirinden ne farkı var?
Oooo Çok fark var… Eski ekonomi, bugün dünyadaki tüm yanlışları, ekolojik ekonomi; hayal edilen tüm doğruları içeriyor. Eski ekonomi, bugün tüm haşmetiyle yürüyen ekonomidir, ekolojik gerçekleri gözetmeden sürekli büyümektedir. 1950’den 2000 yılına dünyada ekonomisi 7 kat büyüdü. Ancak bu büyüme ekonominin destek sistemleriyle olan çatışmasını giderek daha çok büyütüyor.
Ancak; bu büyümeyi sağlayan ucuz fosil yakıt kullanımının, diğer deyişle petrol ve kömüre dayalı enerji sisteminin, havadaki karbondioksit ( CO2 ) miktarını olması gerekenin iki buçuk misline katına çıkardığını, bunun küresel ısınma ve iklim değişiklikleriyle dünyanın sonunu getirecek bir tehlike olduğunu artık herkes biliyor. İsa’nın doğduğu yılda 30 milyon tahmin edilen dünya nüfusu, 1950’li yıllarda 3 milyarken, sadece son 50 yılda 6 milyara ulaştı, hatta geçti. Buna ayak uydurmaya çalışan eski ekonomi, azalan ormanlar, tahrip olan topraklar, boşalan aküferler ve gittikçe yüzeyden ve bitki köklerinden uzaklaşan su seviyeleri ile doğayı ve dünyayı mahvediyor. Bindiği dalı kesiyor. Bu gidiş devam edemez, yaşam sürdürülemez.
Kendi varlık sebeplerini yok ederek beslenen ve sözüm ona büyüyen bu ekonomiyi bırakarak ekolojik gerçekleri ve dünyanın doğal dengelerini gözeterek çalışan, dünyanın havasına, suyuna ve toprağına zarar vermeden işleyen bir ekonomi yani “ekolojik ekonomi” oluşturmalıyız.
Eski ekonomideki petrol ve kömür kullanımını terk etmek, nükleerden uzak durmak, keresteciliği sınırlamak, kullanıp atılacak ürünleri yasaklamak, bunun yerine ekolojik ekonomide rüzgardan ve hidrojenden enerji üretmek, yanmalı motorların yerine yakıt hücrelerini geçirmek, üretim süreçlerini sıfır atıklı, atıkları da yeniden kullanılabilecek (recycle) hale getirmek zorundayız. Eski ekonomiyi biz değiştiremezsek, o dünyayı değiştirerek yok edecek.
4- Peki, bu ekolojik ekonomiye nasıl ulaşılaca? Ekolojik ekonominin, eski ekonomiden ne gibi farkları olacak? Ekonomi teorisi nasıl değişecek?
Bana göre öncelikle düşünce devrimi gerekiyor. Kartezyen düşüncenin her şeyi parçalar halinde gören, indirgeyerek sorun çözen, her şeyi karşıtıyla izah eden sistemini terk etmeliyiz. Aklımızı yeniden düzenlemeliyiz ve her şeyi doğada olduğu gibi holistik-bütüncül olarak ele alan, parçalara değil ağlara ve bağlantılara dayalı bir düşünce sistemine ulaşmalıyız. Tıpkı doğada olduğu gibi olmalı düşünce sistemimiz. Her şeyi birbirine bağlayarak düşünmeli, sonsuz çeşitlilikten korkmamalıyız. Öğrenme ve sorun çözme holistik hale gelince, sosyolojik ve ekonomik sorunlar kavranılır hale gelecek ve davranışlar sürekli ve yaşar hale gelecektir. Bugünün sürekli değişimi kavrayamayan ve her şeyi dengeye kavuşturmaya çalışan anlayışları yaşamıyor. Çünkü istikrar ölüdür. Bu düşünce sistemi değişikliği değerler sistemi ve paradigma değişikliklerini getirecektir doğal olarak.
5- O halde ekonomi teorisi de değişecek ?
Nihayet; tabii ki kültürel sistemlerde, sosyolojik sistemlerde ve ekonomik sistemlerde köklü değişiklikler olacaktır. Konuyu ekonomik açıdan ele alırsak, eski ekonominin azalan getirileri varsayımı yerini, artan getirilere terk edecek. Newton fiziğine dayalı iktisadi denge teorileri, yerini biyolojik yapılarda olduğu gibi kendi kendini örgütleyen ekonomi teorilerine bırakacak. Homo-economicus (rasyonel insan) değişken insan olarak ekonomideki yerini alacak. Sadece fiyat ve miktarı ele alan kartezyen ekonomi analizlerinden, tüm ekonomik unsurları bir arada ele alan holistik ekonomik analize geçilecek. Ve özetle, ekonomi bilimi, yozlaştırılmış denge teorilerinden yüksek karmaşıklıklı, zamanın eşiğindeki kaos teorilerine doğru, diğer bir deyişle gerçek hayatın olduğu yere doğru yol alacaktır. Böylece insanlar akışkan, sürekli değişen, canlı bir ekonomiyi kavrayıp, tıpkı böyle çalışan doğal sistemle onu özdeşleştirebilecek bir kavrayış noktasına ulaşacaktırulaşacaklar. İşte Bu kavrayışla birlikte, ekolojik süreçlerle ekonomik süreçlerin çatışması bitecek, ekolojik ekonominin değerleri ve süreçleri dünyamıza yerleşebilecektir.
6- Az önce belirttiğiniz temel değer olarak rekabet yerine işbirliği konusunu biraz açar mısınız?
Doğada her şey birbirine anlaşılmaz ve kopmaz biçimde bağlıdır. Yaşam döngüsü (CYCLE) yaşamı sürdürmektedir. Bir şey başka bir şeyin girdisidir. Önemli olan döngüye katılmaktır. Yani RECYCLE olmaktır. Bunun adı da evrensel işbirliğidir. Kısaca doğada rekabet ” birim”i, işbirliği ise “sistem”i yani döngüyü yaşatır. Sonuç olarak;doğadaki sistemi yani döngüyü yaşatan “işbirliğini” ekonomiye taşımalıyız.Bunun için birinci adımda rekabet motifiyle çalışan mevcut klasik ekonomiyi doğru kavram , tanım ve normlara kavuşturmalıyız. Bugün bütün klasik ulusal ekonomiler faktör fiyatları minimizasyonu ile faktör kaliteleri maksimizasyonunu temel ekonomik hedef olarak alırlar. Çünkü faktörlerde kalite ürün piyasalarında rekabetle sağlanmaz, uzun vadeli program ve stratejilerle sağlanır. Yani özetle rekabeti normla (hukukla), kültürle, etikle, ahlakla besleyerek, zaten kültürümüzde var olan işbirliğiyle kavuşturmalıyız. Doğada olduğu gibi “işbirliği” Türk toplumunda da doğal-ekolojik bir kültür olarak zaten vardır. Şayet biz işbirliğini esas alan bir ekolojik ekonomi arayışına girersek ekonomimiz içinde ithal bir unsur olarak duran rekabeti de rekabeti ve onun doğurduğu zararları da minimize edebiliriz. Giderek te liberal sistemi ve piyasayı ekolojik temelli hale getiririz.
7. Ekoloji ve ona dayalı ekonomiyi ne gibi gelişmeler dünya’nın gündemine yerleştirir.
Ekoloji ve ona dayalı ekonomiyi geliştiren en önemli şey doğaya uygun bilimsel çalışmalar ve ondan türeyen bilgi ve teknolojilerin gelişmesi ve toplumsallaşmasıdır. Yani doğru bilimsel bulguların toplumların değerler sistemine ve teknolojiler yoluyla yaşamlarına girmesidir. Doğru bilimsel bulgu demişken, bu kavramı biraz açalım. Bilim, varlık sebebi olan doğayı açıklama konusunda bazen yanlış yollara sapabiliyor. Bu yüzden bilimsel bulgular bile kesin olmayabilir. Hatta bilim ve ondan doğan teknolojiler yanlış olabilir. Fakat daha kesine doğru yürünen yolda bu yanlışlar bile önemli aşamalardır. Bu aşamalar bizi “kesin doğruya doğru” götüren süreçler olduğu için değerlidir. Bu yüzden bilimsel çabaların kesintisizce sürdürülmesi ve doğru bilgilerin yaygınlaştırılması ekolojiyi ve onun ekonomisini geliştirecek temel unsurdur. Bu açıdan yakın geçmişimize baktığımızda yukarıda sözünü ettiğimiz 19. y.y. kartezyen-mekanik düşünce sistemi ve buna dayalı bilimsel çalışmalar fizikte ve kimyada bazı yanlış yani doğaya uygun olmayan bilgi ve teknolojilere ulaşmıştır. Örneğin; enerjide fosil yakıtları kullanan içten yanmalı motor teknolojisi ve bunun otomobil ve uçaklar yoluyla bütün dünyaya yayılması bugünkü küresel ısınma sorununu doğurmuştur. Bu yüzden başka ve dünyanın dengesini bozmayan enerji sistemleri geliştirmek zorundayız. Yani son yüz elli yılın enerji üretim yanlışından vazgeçmeliyiz. Diğer bir örnek kimyadan verilebilir. İnorganik kimya türevleri ve onun teknolojileri, yine dünyanın geleceğini tehdit eden bir başka yaygın yanlıştır. Son yüz elli yılda bütün dünyayı saran kimyevi gübre, zararlı zirai mücadele ilaçları ve hormon üretimi, geri dönüşümü olmayan ambalaj malzemeleri üretimi dünyanın geleceğini tehlikeye atan yaygın yanlışlardır. Bu yüzden 19. y.y.’ın bu bilimsel yanlışları, 20. yy.da yeni doğrulara kaynaklık ederek bilim ve teknoloji gündeminden çıkarılmalıdır. Bu konularda yeni ve doğaya uyumlu bilimsel bulgu ve teknolojilere acilen ihtiyaç vardır.
Demem o ki ; bilim ve teknolojinin yanlış süreçlerini bir an önce terketmek ve doğru yani eko sisteme uygun bilimsel süreçlerin başlatılması ekonominin de ekolojikleşmesinin önünü açacak temel husustur.
8. Yanlışların ortadan kaldırılmasında bireye ve topluma ne gibi görevler düşüyor?
Doğal olarak esas görev tabi ki bireyin ve toplumundur. Toplumların resmi örgütleri olan hükümetler; üretim standartlarını ekolojikleştirerek, ekolojik teknolojileri teşvik ederek ve vergiler yoluyla kişi ve kurumları özendirerek veya cezalandırarak ve en önemlisi ekolojik temelli yasalarla çözümün göbeğinde yer almalıdırlar. Toplumların sivil örgütleri ise ekolojik bilinci ve duyarlılığı artıracak faaliyetleri ile ekolojikleşmeyi ilerletmelidirler. Bu bağlamda dünyada hem resmi hem de sivil örgütler henüz tam yeterli olmasa da ciddi çalışmalar içindedirler. Hatta uluslararası örgütler, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere eko sistemin korunması konusunda ciddi çalışmalar içindedirler. Konu bazı ülkelerde siyasallaşmış ve ekolojik temelli partiler “Alman Yeşilleri” örneğinde olduğu gibi hükümet ortağı olmuşlardır. Pek çok ülkenin vergi kanunları içinde, atık ve emisyonların azaltılmasına, geri kazanımı, doğal kaynakların kullanılmasına ilişkin pek çok düzenleme vardır. Pek çok tarımsal ürün için ekolojik yaklaşımlı standartlar getirilmiştir. Pek çok tarımsal ilaç yasaklanmıştır. Kısaca; dünyada son yüz elli yıllık yanlışlardan kurtulmak için bir kıpırdanma, ve giderek dozunu artıran bir çaba mevcuttur. Ama çabanın en büyüğünü nüfusu stabilize etme ve bu stabilizasyonun yanı sıra ekolojik bilinçli birey üretme konusunda göstermeliyiz. Ekolojik bilinçli birey siyasal tercihleriyle, mal ve hizmet tercihleriyle ve toplumdaki tüm duruşu ile dünyayı ekolojik bir kültüre ve ekonomiye götürebilecek temel unsurdur.
9-Dünyada Ekolojik Ekonomi ne ölçüde benimsenmiş durumda,ekolojik ekonomi arayışlarında dünya ne durumda?
Ekonominin eko sisteme bağlı olduğunun ve ekonomik destek sistemlerinin temelinin eko sistem olduğunun çok sık ifade edilmesi, bu konudaki sivil toplum gayretleri henüz yetersiz de olsa bazı duyarlılıklar oluşturmuştur.
Örneğin, vergisel alanda pek çok gayret var. Atık ve emisyonların azaltılmasına, geri kazanıma, doğal kaynakların kullanılmasına yönelik pek çok vergi var dünyada. Bu vergisel gayretlere akademik destekler de veriliyor. Sekizi Nobel ödüllü 2500 ekonomist, ( CO2 ) karbondioksit emisyonunu azaltarak iklimi koruyacak karbon vergisine destek verdi.
Eski Ekonominin arz cephesi, ürün standartlarında daha çok ekolojik temelli standartlar peşinde… İşin önemli bir cephesi de ekolojik ürün talebinin artması. Avrupalı tüketicilerin üçte biri ekolojik duyarlılığa sahip.
Nüfusu stabilize etme gayretleri de var. Ama dünya nüfus artışı hala kontrol dışında.
10. Ekolojik ekonomiyi uygulayabilen ülkeler var mı?
Önce belirtmek gerekir ki ; bu bir ülkenin tek başına çözebileceği bir sorun değildir.Dünyanın ortak sorunudur.Çünkü dünya, koskoca evrende küçücük bir noktadır.Bizim kocaman zannettiğimiz noktadır.Dünyanın bütün döngüleri ortak, atmosferi ortak, havası ortak, suyu ortakdır.Hiçbir ülke tek başına küresel ısınmayı yada ne bileyim, suların kirlenmesini önleyemez..
Ancak; bazı ülkelerin ekolojik ve ekolojik ekonomik duyarlılıkları biraz daha fazladır ve çözüm arayışları daha dikkat çekicidir.
Örneğin Danimarka. Danimarka elektriğin yüzde 15’ini rüzgardan elde ediyor., nüfusu dengeli, Termik santralleri yasakladı. Nüfusu dengeli, Kophenag’da ulaşımın yüzde 32’si bisikletle yapılıyor.
Ancak dünyada da ekolojik ekonomi için gereken düşünce devrimine, özellikle fosil yakıtlardan hidrojene geçeceğimiz enerji devrimine ve atmosferin korunmasına, suların ve toprağın tam olarak korunmasına daha çok var gibi görünüyor. Bakalım bizim ihtiyar dünyamız daha ne kadar dayanacak?
11. Ülkemizdeki, Türkiye’deki durum ne?
Önce ülkemizin eko sisteminden bahsedelim: Eğer coğrafik olarak bakarsak, Türkiye’de iki coğrafik kıta var: Avrupa ve Asya. Oysa ekolojik olarak baktığımızda Türkiye üç ekolojik kıtanın ortasında yer alıyor. Bunlar Karadeniz’e doğru uzanan Avrupa-Sibirya, Akdeniz Bölgesi havzası ve İran-Turan ekolojik kıtası… Bu üç ekolojik kıta üzerindeki konumlanma konumlanmış olmak Türkiye’ye önemli bir biyoçeşitlilik sağlıyor. Yüzyıllar boyunca bu üç ekolojik kıtadan çeşit çeşit bitki ve hayvan türleri Anadolu’ya gelmiş. Bu nedenle Türkiye’nin tek başına flora ve faunası neredeyse Avrupa’nınkine eşit. Biyoçeşitliliğin çok yüksek olduğu ender coğrafyalardan biridir ülkemiz. Maalesef biz bu mükemmel ekosistemi geri dönülemez bir şekilde kaybediyoruz,. İşte biz bu mükemmel ekosistemde ne yaptığımızı bilmeden tahribat yapmaya devam ediyoruz.
12. Eski ekonomiyi sürdürmeye devam ediyoruz yani?
Eski ekonominin reel davranışlarına bile hala ulaşamadık. Katma değer ve verim temelli bir ekonomimiz yok. Tam tersine 60 yıldır ekonomimiz spekülasyon temelli olarak çalışıyor. Türkiye ekonomisinin en eski zararlısı “kentsel spekülasyondur”. 50 yıl öncesinin Anadolu’sunun küçük ve verimli ovalarının bir köşesine kurulmuş kasabacıkları, köyden kente göçün ve nüfus artışının baskısıyla hızlı ve inanılmaz büyüklükte bir kentsel arazi spekülasyonuna konu oldu. Spekülasyonun ekonomiye geçici etkisi haksız kazanç oldu. Kalıcı etkileri ise yıkıcıydı. Anadolu’nun küçük verimli ovaları betonla kaplandı. 4 milyar yılda oluşmuş 50 cm’lik santimlik canlı toprak dokusu, yani her yıl doğuracak ana organizma, bir daha geri gelmeyecek şekilde yok edildi. Ve de spekülasyon öyle kazançlı oldu ki, reel sektör için katma değerle uğraşmak anlamsızlaştı. Zenginleşme spekülasyonla özdeşleşti. Diğer yandan dünyanın en değerli gen havuzlarından olan Türk toprakları, kimyevi gübreler, zararlı zirai mücadele ilaçları ve yapay hormonlara verilen teşviklerle ve tek yıllık tohum ithalleriyle devlet eliyle zehirlendi.
Türkiye ekonomisinin ikinci büyük yıkımı mali spekülasyonlar oldu. 1989’da başlayan “düşük kur, yüksek faiz, istediğin zaman gel, istediğin zaman git” temelli sıcak para daveti ekonomik ve siyasi düzeni katletti. Özetle Türkiye hem spekülasyon ekonomisinin hem eski ekonomi anlayışının çifte tasallutu altındadır.
Ülkenin zaten sıkıntılı olan siyasi dokusu giderek istikrarsızlaştı. 1990’lardan itibaren 15 yıl müddetle korkunç bir siyasi ve ekonomik istikrarsızlık dönemi yaşandı. Ne siyasetçi dayandı ülkeye, ne reel sektör kaldı. Ülkenin temel üretim faktörleri yani emeği, sermayesi, doğal kaynakları ve teşebbüs gücü dünyanın en pahalı ve bozuk faktörleri haline geldi. Emek, verimsizliği ve üzerine yüklenen vergilerle; sermaye sıcak paranın yüksek beklenti oyunlarıyla, toprak ise; kentte spekülasyonla ve onun betonlaşmasıyla, kırda tek yıllık tohumlar ithal tohumlar ve kimyevi gübrelerle mahvoldu. Müteşebbis, toplumsal sorumluluğunu terk edip spekülatörleşti.
13.Peki ne yapmak lazım?
Bugün Türkiye hem spekülasyon ekonomisinin hem yüksek maliyetli eski ekonomi anlayışının çifte tasallutu altındadır. Türkiye ekolojik ekonomiye geçerken bu iki düşmanla birden boğuşmak zorundadır. Ekolojik ekonomisini kurarken, öncelikle spekülasyon ekonomisini yok etmeli ve yeni ekolojik temelli ve rekabet edebilir faktör piyasalarını kurmalı, “ürün piyasalarında ise, organik temelli standartlara doğru” yöneltmelidir.
Bir süreç içinde bu işler yapılırken, hiç bekletilmeyecek bir temel iş vardır.İlk iş olarak dünyanın üç ekolojik kıtasını barındıran topraklarımızı kentsel rantların beton tecavüzünden ve yanlış tarımsal girdi ithalatçısının zehirlerinden korumalıyız. İlk korunacak ve kurtulacak şey topraklarımızdır. Çünkü bu konuda gecikirsek kayıplarımızın hiçbir yolla geri döndürülmesi mümkün olmayacaktır. Bu yüzden bu konu acil ötesidir. Böylece, dünya mirası ve Avrupa kıtasını ve dünyanın pek az ülkesinde olan tarımsal ürün çeşitliliği spekülatif ve eski ekonomi ikilisinin tecavüzünden kurtulmuş olacaktır.
“EKOLOJİK EKONOMİ SÖYLEŞİSİ” için bir yorum