DAYIM; SENİ NASIL ANLATAYIM !..
Dayım,
Seni nasıl anlatayım?
Beyliğini,
Beyefendiliğini,
Bilge kimliğini,
Bana yüklediklerini,
Hangisini?
Nasıl anlatayım?
Hani destanını yaz demiştin ya,
Az-zabla,
Beybabamın, senin, benim
“Bey hamuru”nu karan Az-zabla…
Hani demiş ya sana;
“Alaaddin; benim sana verdiklerimi,
arkandan gelenlere vereceksin…
soyumuzu sürdüreceklere,
geçmişini koru, geleceğinin önünde yürü diyeceksin,
o zaman döl büyür, soy yürür…
bunları mutlaka öğreteceksin”..
Amma verdin be dayı,
Amma da öğrettin…
Yaş altmışyedi..
-senide kaybettik ama-
Hala benim için “anayasa” öğrettiklerin…
Ama itiraf ediyorum,
Vallahi bazen yetemiyorum.
Geçmişi korumaya, geleceğin önünde yürümeye
Hele hele bunları arkadan gelenlere belletmeye
Yetemiyorum …
Ama yıldım zannetme ha!
Çok uğraştım, çok uğraşıyorum
Sanırım az anlatıyorum
Galiba senin bana yaptığın gibi
Geceler boyu, yıllar boyu,
çok tekrar ederek anlatmalıyım
Çünkü ve en önemlisi
Onca sevgi, onca emek, onca iyi niyet
Yani Az-zabla’nın sana ettiği vasiyet
Yaşamalı, ölmemeli
Aktarılarak büyümeli…
Seni ilk olarak,
“dayıya gidiyoruz” larla hatırlıyorum…
Kahverengi yelekli, kısa pantolonumu
giydirirlerdi
Annem, cicik teyzem
Sana gelirken
Kendilerine de, bana da
Çok özenirlerdi…
Kasabadan, Beycuma’dan
Veli’nin otobüsüne biner
Ormanlar içinden,Gaca yollarından
Zonguldak’a inerdik…
Sonra da,
Benim küçük adımlarla
Liman boyunca yürüyerek
Amma da çok yürüyerek
Adlarını sonradan öğrendiğim
Mavnalara, takalara ve
beyaz şapkalı kaptanlara bakarak
Liman Fırın Sokak No 34’e
Yani senin eve gelirdik
Ve bana masal gibi gelen bir kaç gün geçirirdik…
Her şeye çok dikkat ettiğim, ama;
Şeylerin adını bilmediğim
Durmadan ” Bu ney?”, “Bu ney?” dediğim
O zamanlardan hatırlıyorum;
Limanın üstündeki verandadan
Limandaki şeyleri
Sandalları, takaları, gemileri
İlk defa senden öğrendiğimi
Çok berrak hatırlıyorum
Biraz önce gibi hatırlıyorum…
Ama o evde,
Liman Fırın Sokak . 34’de
Ömrümce, hala bile hatırladığım iki şey,
Beni hep etkileyen iki şey var..
-Birisi bahsi diğer-
Diğeri duvarlar…
Duvar dediysem
Hertarafı kitap dolmuş duvarlar
O yaşlarda ayıramazdım
Yoksa, duvarmı olmuş kitaplar…
Her neyse ama salondan yatak odasına
Mutfaktan cam balkona
Kitap olmuş duvarlar
Duvar olmuş kitaplar…
Evet dayım
Kitapların
1950 yıllarında daha 4 yaşımda
Okuyamadığım, ama gizli gizli
Kapaklarındaki kadın yüzlerini
Sevdiğim kitapların..
Benim dünyamı değiştirdi,
Benim kimliğimi oluşturdu kitapların.
Okumakla başlar herkesin kitap hayatı…
Ama bizimki,
Muradiyenin, Muratın, benimki
Dinlemekle başladı…
Her akşam, ama her akşam
Yemekten sonra
Televizyon, dizi mizi yok ya o yıllarda
Herkesi oturtur, başlardın okumaya
Sefillerden Jan Valjan’la
Yada Pardayanlarla
İki saat geçirtir, sonra,
En heyecanlı yerinde keserdin
Devamı yarına,
haydi uykuya derdin…
Ben o okumalarla tanıdım dünyayı,
Parisi, Londrayı, Romayı…
Sonra gidip gördüğümde
Hiç yadırgamadım
Eyfele çıktığımda,
Senin kitaplarla daha önce çıktığımı
İspanyol merdivenlerinden sonra
Medici’lerin sarayını gezdiğimde
Sayende zaten gezdiğimi hep farkettim
Sen belki bilmedin ama
Her seferinde sana
Minnet gönderdim
Ve hep ozamanlar
Seni bir daha bir daha sevdim
Evet dayım
Büyüttün bizi
Çitiştirmeden okuttun bizi
Bugün ben
Ekonomi, ekoloji, döngü, möngü diyorsam
Tarihi birbirine karıştırmadan okuyabiliyorsam
Çinliyi , Türkü, Farsı, Arap’ı
Ve Türklüğün üstüne çökmüş Slav’ı
Frank’ı Germen’i AngloSakson’u
ve bunların hepsini evirip çeviren Yahudiyi
O dörtbin yıllık baronu
Ayırabiliyor, yerlerine oturtabiliyorsam
Bunu sana borçluyum…
Borçluyum biliyorum
Vallahi biliyorum…
Borcumu ödeyemeden
Bıraktın gittin bizi
Ona yanıyorum,
Çook üzülüyorum.
Cemil Çakmaklı
“DAYIM; SENİ NASIL ANLATAYIM!..” için 3 yorum