ÜRÜN DOKUSU VE DIŞ SATIMI ÜZERİNE …

ÜRÜN DOKUSU VE DIŞ SATIMI ÜZERİNE …

Bir ekonomide sınai, ticari ve spekülatif kesimlerin karları ve onların sıralaması, o ekonominin barometresidir. Sağlıklı ve dengeli bir ekonomide sanayi, en karlı faaliyet biçimidir. Onu ticaret izler ve en sonda rantlar ve spekülatif kazançlar vardır …•
Dr. Cemil ÇAKMAKLI ( Finans Dünyasında Nisan 1992’de yayınlanmış yazı )

Seksenli yılların başlarından bu yana dünya ekonomileri; verimsiz, kendine güvensiz ve dışa kapalı bir yapıdan, verimli, kendine güvenli ve dışa açık bir yapıya doğru değişmeye çalışmaktadırlar.
Bu değişime paralel olarak ekonomilerin, faktör fiyatları, faktör miktarını ve bileşimini belirleyen teknolojik düzeyleri çok önem kazanmış ve dış satımı belirleyen temel unsurları oluşturmuşlardır.
Son yıllarda tüm ekonomiler, faktör piyasalarını, faktör fiyatlarını ve ürün maliyet yapılarını dikkatle gözler olmuşlar ve bunlara yapılan müdahalelere duyarlı hale gelmişlerdir.
Faktör piyasalarına yapılan müdahaleler, ürün maliyetlerine yansıyarak ekonomilerin yapısal dokusunu dış satım ve rekabet gücünü doğrudan belirlerler.

Türkiye’de geçen dönemde rant ve spekülasyon kazancının temel nedeni olan istikrarsızlık ve spekülasyon sarmalında Türkiye ekonomik yapısı sağlığını kaybetmiş, faktör piyasalarını bozmuştur

Bazı iddialar, bazı sorunlar…
Türk ekonomisinin son 10 yılda alınan tedbirlerle yapısal bir değişim gerçekleştirdiği ve rekabet edebilir bir
yapıya kavuştuğu sık sık iddia edilmektedir.
Söz konusu sevimli iddiaların geçerliliğini ancak; ürün maliyetlerini etkileyen temel faktörleri inceleyerek değerlendirmek mümkündür. Gerçekten de; son yıllardaki Türkiye dış satımı, bir ekonomik yapı değişikliği sonuçlarına mı dayanmaktadır?
Yoksa, yakın geçmiş birikimlerinin önündeki tıkanıklıkları açıp, dışa göndermek başarısına mı dayanmaktadır?
Bugün gelinip dayanılan 14 milyar dolar eşiği; hangi ürün maliyet dokusu ile nasıl aşılacaktır?
Türk ekonomisi, gerçek bir dış satım ekonomisine nasıl dönüşecektir?
Bu sorular Türkiye’nin geleceğini belirleyecek sorulardır… Bu sorulara, önce ekonomik yapıyı ve istikrarı tanımlayarak, sonra faktör piyasalarını irdeleyerek cevap aramaya çalışacağız.

Kar barometresi
Bir ekonomide sınai, ticari ve spekülatif kesimlerin karları ve onların sıralaması, o ekonominin barometresidir.
Sağlıklı ve dengeli bir ekonomide sanayi, en karlı faaliyet biçimidir. Onu ticaret izler ve en sonda rantlar ve spekülatif kazançlar vardır…
Sağlıksız ve dengesiz bir ekonomide ise rantlar ve spekülatif kazançlar baştadır, ticari karlar onu izler, sınai karlılık ise en sondadır.
Bugün Türkiye’de bu son durum geçerlidir. Rantlar ve spekülatif karlılık yüksek, sınai karlılık ise çok düşüktür. Bu durum, ekonomiyi sağlıklı biçimde büyütmemekte ve dengeden uzaklaştırmaktadır. Denge bozuklukları ise, giderek sürekli ekonomik istikrarsızlığı getirmektedir. İstikrarı normal ve takip edilebilir bir gelişme çizgisi olarak, istikrarsızlığı ise, normal gelişme trendi etrafında aşağı ve/veya yukarı doğru olan şiddetli ekonomik oynamalar şeklinde tanımlayabiliriz.
Ekonomimizdeki dalgalanmaların artması, tüketici ve yatırımcıların ileriyi görme ve ileriye ait tahmin yapma imkanlarını ortadan kaldırdığı için, ekonomik karar alma sisteminin düzenli çalışmasını bozmakta, bu sistemin bozulması ise ekonomide istikrarsızlığı daha da hızlandırmaktadır.
Uzun dönemli tahmin yapma zorluğu kişileri uzun ve orta vadeli değil, kısa vadeli kararlara zorlamakta, kısaca, kararların yapısı da değişmektedir. Ekonomik dalgalanmalar, darboğazlar ve bu nedenlerle, kısa vadeli fırsatlar da yarattığından, kısa vadeli kararlar ve tercihleri karlı hale getirerek, yapısal değil, günübirlik bir ekonomik yaşam düzeni yaratmaktadır.
Özetlemek gerekirse, istikrarsız bir ekonomide yapısal ve temel değişikliklere yol açan uzun vadeli kararlara yer yoktur. Bu tür kararların savunulması, politikacılar için de son derece zordur. Batılı ülkelerin enflasyon üzerinde son derece hassas durmalarının temel nedeni, bu olgunun üretimi baltalaması, kaynakların dağılımını yapısal bozukluk yaratacak bir şekilde değiştirmesidir. Türkiye’de geçen dönemde rant ve spekülasyon kazancının ön plana çıkmasının temel nedenlerinden birisi, istikrarsızlık olarak görülmelidir. İstikrarsızlık spekülasyonu, spekülasyon istikrarsızlığı getirmiş ve bu olumsuz sarmalda Türkiye ekonomik yapısı sağlığını kaybetmiş, faktör piyasalarını bozmuştur.

Emek piyasasının fotoğrafı
Emek faktörüne ve piyasasına dönüp bakacak olursak; ücret üzerindeki vergi ve benzeri yüklerin yüzde 50’lere ulaştığını görürüz. Uygulanan ekonomik politikaların kaçınılmaz bir sonucu olan bu durum, özellikle emek yoğun sektörlerde maliyetleri yükseltici bir etki yapmakta, ekonomideki ileri ve geri bağlantılar kanalı ile toplam maliyet yapısını bozmakta, maliyetleri yükseltmektedir. Emeğin genel sanayi ürünleri maliyetindeki payı yüzde 30 düzeyinde olduğundan, sınai ürün maliyetleri, ücret sistemindeki bozukluktan dolayı yüzde 10’a kadar yükselmektedir. Emeğin vergilendirilmesi, sermaye yoğun teknikleri daha cazip hale getirmekte, işsizliği arttırmakta, sermaye talebi yolu ile tasarruf edilen kaynaklar üzerindeki baskıyı arttırmaktadır.

“Geçen yıllarda ara malı niteliğindeki demir, çelik, petrol gibi kamu ürünlerine yapılan zamlar, bir tür dolaylı vergi şeklinde uygulanmış ve ürün maliyetlerini artırmıştır”

Para ve sermaye piyasaları
Bir ekonomide, yatırımların getirisi ile reel faiz haddi arasında bir denge olmalıdır.
– Yatırım getirisi reel faiz haddinin altında ise, borçlanma azalır, öz kaynaklara dönülür, büyüme yavaşlar. Kaynaklar sınai büyümeden uzaklaşır, kayar.
– Yatırım getirisi ile reel faiz haddi eşitliği halinde, mevcut işletmeler özkaynak ve kredi arasında kayıtsız kalır, ancak bu denge yeni yatırım ve teşebbüsü teşvik etmez, çünkü müteşebbise ödenecek kar mevcut değildir.
– Yatırımın getirisi reel faiz haddinden büyük olduğu ölçüde, teşebbüs ve yatırımlar hızlanır. Borçlanma ve öz kaynak tahsisi artar, normal olanı da budur. Ülkemizde faiz hadleri dış ülkelere göre oldukça yüksek bir düzeydedir.
Bunun nedeni kaynakların verimli kullanılması değil, kamunun bütçe açığı ve tasarruf açığını kapamaya yönelik uygulamalarıdır. Bu durum, bir yandan hizmet dışı kesimlerdeki girişimleri ve girişimciliği baltalarken, öte yandan katma değerdeki sermaye payına paralel olarak, yüksek bir kredi / özkaynak yapısına sahip özel kesimde üretim maliyetlerini olumsuz yönde etkilemektedir. Genel olarak ülkemizde sanayi kesiminde sermayenin reel getirisi yüzde 20 dolaylarındadır. Dolayısıyla enflasyon rakamının buna ilavesi ile, elde edilen düzeyin üzerindeki kredi maliyetlerinin sınai yatırımları durduracağını söyleyebiliriz. Dış faiz oranları ile bu oran arasındaki fark, kamunun tasarruf yetersizliğinden dolayı maliyette yapısal bir yükseklik yaratarak, özel sanayi kesimine bindirdiği yükü göstermektedir.

“Dış borç yükü ve enflasyonla mücadele endişeleriyle döviz kurunu düşük tutmaya yönelik politikalar, ihracata ve döviz kazandırıcı hizmetlere konulmuş bir vergi etkisi yaratmıştır.”

Doğal kaynaklar
Doğal kaynakların aktive edilmesi, uzun vadeli gayretlere ve yatırımlara dayandığı için; kamu sermaye birikimi ve dünya piyasalarından yararlanılamadığı sürece veya yabancı sermaye ile işbirliği yapılmadan, kalkınmada yüksek etki yapamaz. Bu durum, tarım dışındaki sektörlerde (petrol, maden arama vb.) daha da belirgindir.
Geçen yıllarda bu alanda mevcudun muhafazası ötesinde fazla bir şey yapılmamış, dolayısıyla dış doğal kaynaklara bağımlılık ve bu durumun maliyetlere olumsuz etkisi devam etmiştir.
Prensipte ana girdilerin dış dünyadaki fiyatlar üzerinden sağlanması gerekirken, geçen yıllarda özellikle ara malı niteliğindeki demir, çelik, petrol, elektrik enerjisi gibi kamu ürünlerine yapılan zamlar, bir tür dolaylı vergi şeklinde uygulanmış ve ürün maliyetlerini artırmıştır. KİTlerin verimsizliği maliyetlerini ekonomiye yansıtan fiyat politikaları da bir tür “verimsizlik vergisi” oluşturmuştur.

Üretim ve yönetim teknolojileri
Teknoloji, ürün maliyetlerinin oluşmasında çok önemli bir faktördür. Yüksek maliyetler, teknolojik eksiklikten de kaynaklanabilmekte ve bu durumda maliyet düşürmek için yatırım ihtiyacı çıkmaktadır. Gerekli yatırımın yapılması için, sermaye kaynaklarının yeterli ve fiyatının uygun olması gerekir.
Bu nedenle yüksek sermaye maliyeti, Türkiye’ de teknolojilerin yenilenmesi ve bu yolla maliyetlerin azaltılmasını engellemiştir. Bir örnek olarak, şu anda sadece tekstil sektöründe 5 milyar dolarlık yeni yatırım ihtiyacını gösterebiliriz. İhracat arttıkça, ürün çeşitlendikçe, yeni ve optimal teknoloji ihtiyacı daha da artacağından, bu faktörün maliyetlere olumsuz etkisi daha da belirginleşecektir.
Diğer yandan bir başka teknoloji türü giderek önemini artırmaktadır. Tüm dünyadaki yönetim teknolojileri zamanın bir üretim faktörü olarak değerlendirildiği günümüzde, yönetimlerin yeni teknolojik düzeyleri ile hıza ve doğruluğa yaklaştıkları gözlenmektedir. Yönetim teknolojilerinin derecesi, ürün maliyetlerini yakından etkilemektedir. Türkiye’ de ise yönetim teknolojilerinin ürün maliyetlerine etkilerinin olumlu olduğunu söylemek çok güçtür. Devalüasyonlar ekonomik yapı bozukluğunun göstergesidir. Devalüasyon, dengesiz ve verimsiz bir ekonomik yapının temel göstergesi ve kaçınılmaz hastalığıdır. Paranın dış değerinin sürekli düşmesi, ekonominin diğer ekonomilerle reel bazda mücadele şansını kaybetmesi anlamına gelir. Reel faktör fiyatları ve kalitesi bozulmuş, giderek ürün maliyetleri başka ekonomilere göre yükselmiş, kısaca dengelerini kaybetmiş, verimsizleşmiş ve diğer yandan da dış satıma mecbur bir ekonomide devalüasyon kaçınılmazdır. Yapılacak olan şey; kısa vade de dışsatımı tıkamayacak devalüasyonlar yaparken, eş zamanlı olarak reel ekonomik yapıyı düzeltmektir… Faktör piyasaları, ürün maliyetleri ve kaliteleri düzelmiş verimli bir ekonomi, devalüasyonları zaten yok edecektir.
Son yıllarda, ekonomik düzelmeye dayanmayan fakat dış borç yükü ve enflasyonla mücadele endişeleri ile döviz kurunu düşük tutmaya yönelik politikalar, ihracata ve döviz kazandırıcı hizmetlere konulmuş bir vergi etkisi yaratmıştır. İhracatı frenleyip, ithalatı artırmıştır. Giderek borçlanma ihtiyacı ve dışa bağımlılık körüklenmiştir. Devalüasyonlar geciktirilmiş, biriktirilmiş, gecikmenin bedeliyle birlikte toptan yapılmıştır. Bu son derece yanlıştır. Serbest piyasada kuru etkileyen gerçek etken sadece ekonomide verimlilik artışı olmalıdır.
Diğer yandan; uzun vadede; ekonomideki ürün maliyetlerini dünya seviyelerine çekecek yapısal değişiklikleri sağlamadan, sağlıklı ve verimli bir ekonomik yapı oluşturmadan tek başına “düşük kur politikasına” bel bağlamak mümkün değildir.
Kısaca; ekonomimizin hala devalüasyonsuz dış satım yapamaması; onun yapısal bozukluğunun temel göstergesidir.

“Verimsizliğin göbek adı olan enflasyon, gelişmeyi ve yapısal iyileşmeyi önleyeceğinden, uzun vadeli politikalarda hiçbir zaman vergilemeye alternatif olarak kullanılmamalıdır.”

Deforme piyasalar ve dengeler

Türkiye’de geçen yıllarda bir ürün piyasaları liberalize edilirken, öte yandan faktör piyasaları ve temel dengeler deforme edilmiştir.
Ekonomi bundan, dış rekabet imkanları açısından olumsuz yönde etkilenmiştir.
Türkiye’de geçmişte uygulanan politikalar, ekonominin yapısını, önemli ölçüde ve artarak bozmuştur. Bu da, Türkiye’nin gelişmede en önemli faktör olan dış satımını engellemekte ve frenlemektedir. Çoğu hala devam eden bu hatalı politikaların etkileri ortadan kaldırılmadığı sürece, ekonomide yapısal değişiklik ve ihracatta bir atılım beklemek ve iddia etmek boşunadır. Bu durumda; Türkiye’nin dışa açılması lafta kalacak, ülke bu ürün maliyetleri ile kendisini tamamen dünya ticaretlerinin dışına atacaktır. Sorunun çözümü için kısa vadede politik kararların ihracata yansıyan maliyetinin hesaplanması ile bulunacak yükün, ihraç edilen ürün için üreticiye iadesi ve bu hesabın ihracat teşvikinin ölçüsü olmasıdır. Uzun vadede ise, deforme edici kararların elimine edilmesi ve ekonomik kararlarda istikrar sağlanması yolu ile, ekonomik yapının dünya ile entegre olabilir biçime dönüşmesi, ürün maliyet dokusunun dünya seviyelerine çekilerek yapısal değişimin ve verimliliğin sağlanması amaçlanmalıdır.
Verimsizliğin göbek adı olan enflasyon, kısa vadede tasarruf açığını kapatmak fonksiyonunu görürse de, yarattığı istikrarsızlıklarla gelişmeyi ve yapısal iyileşmeyi önleyeceğinden, yapısal bir değişme isteniyorsa, uzun vadeli politikalarda hiçbir zaman vergilemeye alternatif bir araç olarak kullanılmamalıdır.
Verimsizliğin ikinci adı olan devalüasyon, kısa vadede ekonomik yapı bozuk ve verimsizken, gerekli dışsatımı sağlayacak kadar şımartılmalı, ancak uzun vadede çözüm olmadığı bilinerek verimli bir ekonomik yapıya boğdurulmalıdır.

Yorum bırakın