Dr.Cemil Çakmaklı tarafından ünlü yazar David Korten‘in
” Dünyayı Yöneten Şirketler ” kitabına yazılan ÖNSÖZ..
Bir kitabın yazarı David Korten ve onun dava arkadaşları “herkesin yararına işleyen adil bir dünya anlayışının” onurlu savaşçılarıdır. Dünyayı, uluslararası şirketler ve onların hükümetleri tarafından oluşturulan “adaletsiz küreselleşme” den ve soygundan kurtarıp, sivil toplum önderliğinde oluşacak “adil küreselleşme” ye doğru götürmek istiyorlar.
Çünkü uluslararası şirketler ve onların hükümetleri eliyle yürütülen bugünkü adaletsiz küreselleşme, katma değer ve üretimin yerine moneter (parasal) soygunu koymakta, dünyanın doğal kaynak ve hammaddelerini gasp ve tahrip etmekte, bunlar üzerinden spekülasyon yapmakta, başta piyasa ve demokrasi olmak üzere insanlığın evrensel kavramlarını çarpıtmakta, bunların yerine insanlığa, maddi tüketime adanmış yaşam biçimleri enjekte etmektedir.
Adaletsiz küreselleşme dünya nüfusunun ancak %10’unun lehine işlemekte, geride kalan milyarlarca insan açlık, hastalık, eğitimsizlik ve güvensizlik ortamında umutsuzca çırpınmaktadır. Bu durum dünyada, insanla – insanın ilişkisini barıştan uzaklaştırmakta, savaşa ve teröre yaklaştırmaktadır.
Öte yandan artan fosil enerji tüketimi daha çok karbondioksit ve küresel ısınmayı, kereste ticareti ve orman katliamı daha az oksijen ve fotosentezi, döngüye katılamayan kimyasal ürünler daha fazla atığın ortaya çıkmasına ve suyun daha da kirlenmesine neden olmakta ve dünyanın varlık sebebi olan “döngü” yü tıkamaktadır.
Bütün bunların sonunda insanın insanla bağının kopması yetmiyormuş gibi insanın doğayla da bağı kopmaktadır. Böylece insanlık kendi kötü sonunu hazırlamaktadır.
Özetle, adaletsiz küreselleşmeyle dünyanın sosyolojisi ve ekolojisi geri döndürülmez biçimde yok edilmektedir.
Bu gidiş durdurulmalıdır. Devid Korten ve arkadaşlarının mücadelesine katılmalıyız. Bu mücadeleye katılmanın şartı da onları doğru anlamaktır.
- Bu kitapta da anlatıldığı gibi, onlar “şirket” e karşı değillerdir. Onlar uluslararası ve
moneter şirket gücünün, yerel üretim şirketlerine verilmesini öneriyorlar.
- Onlar piyasaya karşı değiller. “Kaynakların en etkin bölüştürülmesi için piyasalar
yeniden düzenlemelidir “ diyorlar. İnsanların refahı için etkin bir sanayi ve ticaret sisteminin olması gereğinden bahsediyorlar. Ancak bugün küresel piyasalara sanayi ve ticaret değil, mali spekülasyon egemendir. Dünya piyasalarında her gün dolaşan 2 trilyon doların ancak %2’si mal ve hizmet ticareti ile ilgilidir. Karşı olunan işte “bu yanlış piyasa”dır.
Yanlış ekonomik ve kültürel temellere dayalı adaletsiz küreselleşmeye direniş. Korten’in de söylediği gibi, tek başına kaybeden bir stratejidir. Direnişin önüne çözüm koymak gerekmektedir.
Bize göre mevcut tahribatı önleyecek gündelik direnişler sürerken onun önüne yeni bir düşünce devrimi koymak gerekmektedir. Çünkü bugünü adaletsiz küreselleşme düzeninin kökleri, kartezyen düşünce sisteminden beslenen Batı’nın mekanik dünya yaklaşımına uzamakta ve oradan beslenmektedir.
Mevcut yanlış dünya düzenine alternatif ararken ilk yapılacak şey, yanlış dünya düzeninin kartezyen düşünce sistemini terk etmek, onun yerine yeni bir düşünce sistemi getirmektir. Yani düşünce sisteminde bir devrim yapmak gerekmektedir.
Çünkü, bütün bilimleri ve onların sonuçları olan teknolojileri, sosyal ve ekonomik sistemleri “düşünce sistemleri” belirler.
Fizik, kimya, biyoloji gibi temel bilimler, aritmetik, geometri gibi sembol bilimler ve tabii ki iktisat dahil tüm sosyal bilimleri etkileyen temel süreç, “düşünce sistemleri” süreci ve onun evrimidir.
Düşüncenin ilk evresi “lineer- çizgisel” düşüncedir. Bu düşünce sistemi, sorunu çevreleyen tüm koşuları ve etmenleri etraflıca araştırmadan, çözüme etkili olabilecek tüm bilgileri hesaba katmadan sonuç çıkarır. Oysa doğada ve onun simülasyonu olan toplumda karşılaştığımız tüm olgular lineer değildir. Düşüncenin ikinci evresi olan Kartezyen düşünce; her şeyi parça parça ele alan, dünyayı parçaların birleşmesinden oluşmuş sayan ve lineer düşünceden farklı olarak çizgileri bir yüzeye (kartezyene) yerleştiren ve indirgemeci bir yöntemle çözüm arayan bir düşünce sistemidir.
Her iki düşünce sisteminin, yani lineer ve kartezyen düşünce sistemlerinin temel değerleri, her şeyi parçalar halinde ele alma, niceliklere önem verme, parçalar arasında çizgisel hiyerarşi ve rekabettir.
İşte bu düşünce sistemlerinin üzerinde yükselen günümüzün bilim ve teknolojisi, ekonomisi ve sosyolojisi, doğaya ve doğal sistemlere aykırı işliyor, topluma ve doğaya zarar verecek onları tahrip ediyor.
İnsan toplulukları giderek doğadan ve doğal süreçlerden uzaklaşıyor. Doğayla ortaklık bilinci yerine, doğa karşıtı bir tavır içine giriyor. Özellikle günümüzün kartezyen ekonomisi doğayı gözetmeyen enerji ve hammadde politikalarını, sürdürülebilir katma değer ve üretim yerine sürdürülemez talep oluşturmayı, uluslararası piyasalarda toplumsal sorumluluk yerine sorumsuz ve soyguncu moneter spekülasyonu yerleştirmeyi benimsiyor ve bütün bunları adaletsizce küreselleştirerek işliyor. Doğayı, demokrasiyi ve piyasayı tahrip ediyor. Ekolojik ve sosyal cinayetler işliyor.
Bu ekolojik ve sosyolojik cinayetleri durdurmanın yegane yolu; yeni bir ekonomik düzene, daha doğru bir deyişle Ekolojik Ekonomi (Eko- Ekonomi) düzenine geçmektir.
İşte bu yeni ekonomi (Eko- Ekonomi) düzeninin temelinde insan düşüncesinin 3. evresi olan, holistik-bütüncül düşünce sistemi vardır.
Bu düşünce sisteminde hiçbir sonucun tek sebebi yoktur. Bu evrenin geometrisi uzaysaldır. Bu evrede parçalar yoktur bütün vardır; çizgi yoktur, “ağ” vardır ve her şey birbirine bağlıdır.
Temel değerleri ise rekabet yerine işbirliği, nicelik yerine nitelik, hiyerarşik egemenlik yerine ağsal ortaklıktır. Lineer ve Kartezyen düşünce yapısı iken holistik düşünce sistemi, ekolojik ekonominin düşünce yapısıdır.
Küresel şirketlerin baş aktörler olduğu günümüz ekonomisi, ise arzulanan tüm doğruları kapsıyor.
“Hırsı kutsayan”, kendi varlık sebeplerini yok ederek beslenen ve sözüm ona büyüyen bu “ekonomik demagoji”den bir an önce vazgeçerek bütüncül düşünce yapısıyla haraket edip dünyanın doğal dengelerini gözeterek çalışan, adaletsizliğin ahlaki olarak gerekçelendirilmediği, kendini tahrip etmeden işleyen bir ekonomi yani “ekolojik ekonomi” oluşturmalıyız.
Kartezyen düşüncenin her şeyi parçalar halinde gören, indirgeyerek sorun çözen, her şeyi karşıtıyla izah eden sistemini terk etmek gerekiyor. Her şeyi doğada olduğu gibi holistik –bütüncül olarak ele alan, parçalara değil ağlara ve bağlantılara dayalı bir düşünce sistemine ulaşmak gerekiyor. Yani düşünce sisteminin doğanın bir modellemesi olması gerekiyor. Her şeyi birbirine bağlayarak düşünmek, sonsuz çeşitlilikten korkmamak gerekiyor.
Öğrenme ve sorun çözme holistik hale gelince sosyolojik ve ekonomik sorunlar kavranılır hale, davranışlar ise sürekli ve yaşar hale gelecektir. Bugünün sürekli değişimi kavrayamayan ve her şeyi dengeye kavuşturmaya çalışan ekonomik anlayışları yaşayamaz. Çünkü istikrar ölüdür. Bu düşünce sistemi değişikliği, değerler sistemi ve paradigma değişikliklerini getirecektir ve ekonomik sistem anlayışını da değiştirecektir.
Eski ekonominin azalan getiriler varsayımı yerini, artan getirilere terk edecektir. Newton fiziğine dayalı iktisadi denge teorileri yerini,biyolojik yapılarda olduğu gibi kendini örgütleyen ekonomi teorilerine bırakacaktır. Homo-ekonomicus ( ekonomik insan) değişken insan olarak ekonomideki yerini alacaktır. Sadece fiyat ve miktarı ele alan kartezyen ekonomi analizlerinden, tüm ekonomik unsurları bir arada ele alan holistik ekonomik analizlere geçilecektir.
Doğada her şey birbirine anlaşılmaz ve kopmaz biçimde bağlıdır. Bir şey başka bir şeyin girdisidir. Önemli olan döngüye katılmaktır. Bunun adı da evrensel işbirliğidir. Doğada rekabet “birim”i işbirliği ise “sistem” i yani döngüyü yaşatır.
Temel konularda işbirliği yapmak, Türk toplumunda doğallaşmış ve bir kültür öğesi haline gelmiştir. Bu yollarla, yani rekabet yerine işbirliğini koyarak liberal ekonomik sistemi doğru kavram, tanım ve normlara kavuşturmak ve piyasanın kültür dokusunu, ekolojik temeli olmaya hazır hale getirmek mümkündür.
Özetle, düşüncede devrimle ekonomi bilimi, yozlaştırılmış denge teorilerinden karmaşık, zamanın eşiğindeki kaos teorilerine doğru, diğer bir deyişle gerçek hayatın olduğu yere doğru yol alacaktır. Böylece insanlar akışkan, sürekli değişen, canlı bir ekonomiyi kavrayıp tıpkı böyle çalışan doğal sistemle onu özdeştirebilecek bir kavrayış noktasına ulaşacaklardır. Bu kavrayışla birlikte, ekolojik süreçlerle ekonomik süreçlerin çatışması bitecek, küresel moneterizmin yerine ekolojik ekonominin değerleri ve süreçleri dünyamıza yerleşebilecektir.
Düşünce devrimiyle ekonomik sistemlerle birlikte kültürel ve sosyolojik sistemlerde de köklü değişiklikler olacaktır. Ekoloji ve ona dayalı ekonomi, doğaya uygun bilimsel çalışmalar ve ondan türeyen bilgi ve teknolojiler geliştirecektir yoluyla yaşamlarına girecektir.
Böylece insan toplulukların doğal süreçlerden kopmasının ve doğaya yabancılaşmasının önüne geçilecek, kartezyen düşünce sisteminin eski ekonomisi ve adaletsiz küreselleşmesi terk edilecek, yerine holistik düşüncedin yeni ekonomisi ve “herkesin yararına işleyen adil küreselleşme” yerleşecektir.
Hedef uzak,düşman güçlü zannedilmemeli, zamanın; yeninin ve doğrunun müttefiki olduğu unutulmamalıdır.
Haydi yola, zaman yanımızda…
Dr. Cemil Çakmaklı