FAKTÖR PİYASALARINDA REKABET KOŞULLARI
Dr. Cemil ÇAKMAKLI
- GİRİŞ
Bu konferans davetini aldığımda, liberal düzen, piyasa ekonomisi ve rekabet kavramları ve bu sistem ve kavramların ülkemizdeki serüveni konularından yeniden düşünme fırsatı buldum.
Yeniden diyorum; çünkü uzun yıllar önce 1970’lerde piyasa ekonomisi konusunda teorik çalışmalar, 1980’lerde Kurucu Mecliste ve 1982 Anayasasının hazırlanmasında yasal boyutlu çalışmalar ve önermeler yapmıştım.
Konferans konumuzun başlığı; “ Faktör piyasalarında rekabet koşulları”nı irdelerken; liberal düzeni, piyasa ekonomisini, bunun içinde faktör piyasalarını geniş açıdan sistemsel ve kavramsal boyutlarıyla ele alırsak; rekabet konusunu daha sağlıklı bir zemine oturtabileceğimizi düşünüyorum.
Rekabet konularını, özellikle rekabet hukuku konularını, kurulunuzun değerli yayınlarından bu arada Perşembe Konferansları metinlerinden izliyorum. Bu yayınları Kurulunuzun Başkanı –otuz yıllık dostum- Sn. Müftüoğlu lütfedip bana da ulaştırıyor.
Bu yayınlar bana sadece değerli görüşler taşımıyor. Bir de rekabet konusunda çalışanların isimlerini ve biyografilerini de taşıyor. Bu yüzden bu salondaki pek çok kişiyle, fiziken tanımasam da biyografik olarak tanışıyorum. –Bu tanışıklığın rahatlığı içinde; konuşmamda, hoşgörü göreceğimi bilerek- çekincesiz ve atak değerlendirmeler ve yorumlar yapabilirim.
Gerçekten ülkemizin –özellikle ekonomimizin- içinde bulunduğu olumsuz koşullar; bu konuları naif değerlendirmelerle değil, atak ve acil yargılamalarla ele almamızı gerektiriyor.
Çünkü bugün; liberal düzen piyasa ekonomisi ve rekabet konularındaki kavramsal yanlışlarımız, bu yanlış kavramların doğurduğu uygulama yanlışlarımız ülkemizi kasıp kavuruyor.
Dilerseniz; nedir bu liberal düzen diye sorarak başlayalım.
- Nedir Bu Liberal Düzen?
Nedir bu liberal düzen; hangi kesitlerden oluşmaktadır, ne işe yaramaktadır. Önce bunları ele alalım…
Liberal düzen, bir beraber yaşama düzenidir ve kabaca aşağıdaki matriksteki alt düzenlerden ve kesitlerden oluşmaktadır.
Alt Düzenler
Kesitler |
Liberal Sosyal
Düzen
|
Liberal Ekonomik Düzen
|
Liberal
Politik Düzen |
|
Liberal Devlet | Liberal Sosyal Devlet | Liberal Kamu Ekonomisi ve Liberal Bütçe | Liberal Parlamento ve Hükümet | |
Liberal Kurumlar | Toplumsal Örgütler | Piyasa Ekonomisi (Kurumlar) | Faktör Piyasaları (Uluslararası Rekabet) | Politik Kurumlar (Siyasi Partiler) |
Ürün Piyasaları (Fiyat Rekabeti) | ||||
Liberal Bireyler | Özgürlükçü Birey | Girişimci Birey | Katılımcı Birey |
- Özgür, Girişimci, Katılımcı Bireyiniz Var mı?
Liberal düzenin kesitsel temelinde liberal birey vardır. Bu birey diğer kesitlerin; liberal kurumların ve liberal devletin oluşmasındaki temel unsurdur. Liberal bireyleriniz yoksa, liberal düzeniniz olmaz.
Liberal birey; sosyal anlamda özgürlükçü, ekonomik anlamda girişimci, siyasi anlamda katılımcıdır. Özgür, girişimci ve katılımcı bireyiniz varsa gerisi gelir.
Sivil toplum örgütleriniz de, piyasa ekonomisi kurumlarınız da, siyasi kurumlarınız da oluşur.
Liberal parlamento, liberal bütçe –neki liberal bütçe denilmeye, biraz sonra açacağız liberal sosyal devlet Almanca deyimiyle “so wie so” – zaten- oluşur.
- Gelelim Liberal Kurumlara,
Liberal sistemin orta yerinde Liberal Kurumlar yer almaktadır. Liberal sistemin işleyebilmesi için Liberal bireylerce, sosyal anlamda sivil toplum örgütlerinin, ekonomik anlamda piyasa ekonomisi kurumlarının, politik anlamda siyasi partilerin kurulması, geliştirilmesi gerekmektedir.
Bu kurumlar; Liberal bireylerin enerjilerinin, sinerjik boyuta çıkarılmasını sağlayan önemli varlıklardır. Varlıklardır diyorum, çünkü kendi kişilik ve kimlikleri olan canlı sistemlerdir. Liberal Kurumlar varlıkları için gereken enerjiyi Liberal bireylerden alırlar. Liberal bireyleriniz yoksa, Liberal kurumlarınız da yoktur.
Peki; Liberal Devlet Nasıl Oluşur?
Liberal Devlet, Liberal bireylerin ve kurumların var olduğu ortamlarda, onların isteğiyle oluşur, sahipliği ve denetimiyle yaşar. Giderek; bireyi güçlendiren devlet, devleti güçlendiren birey kültürü doğar. Bunlar çayla, şeker gibi birbirinin içinde erir, yeni bir kimyada “ kamu lezzeti” oluşur. Bireyler, kurumlar, devlet hem birbirleriyle, hem kendilerini oluşturan alt unsurlarla kopuksuz bir biçimde bağlanarak yeni bir sistem, yeni bir organizma oluştururlar.
- İşte Bu “ Kamu” dur.
Kamu; beraber yaşama düzeni, yeni bir organizmadır. Hücre, organ, insan ilişkisi gibi. İnsan; hücrelerin birbirleriyle ve organlarıyla; organların organlarla ve onların hücreleriyle; sonsuz sayıda akımsal bağlantı ve hiyerarşisiz birliktelik ilişki kurmasıyla oluşan bir sistemdir. Ne hücrelerin birbirlerine önceliği sonralığı vardır; ne organların önemliliği önemsizliği vardır. Öncelik ve önem; beraber yaşama ve sinerjik bir sistem olmaktır.
Liberal birey, liberal kurumlar ve liberal devlet birlikte; işte böyle bir beraber yaşama düzeni ve bir organizma oluştururlar.
Liberal düzenin yok edicisi; kendine önem vermeyen ve kendini korumayan; tembel ve arayışsız, başkalarıyla bağlantısı ve ortak çözüm buluşması olmayan bireylerdir.
Tersine; sosyal alanda özgürlükçü, toplumsal örgütlerle ilişkili, sosyal devletten yana; ekonomik alanda girişimci, piyasa ortamının koruyucusu; vergisine ve liberal devlet bütçesine katkılı; siyasal anlamda katılıcı, siyasi partilerle ilgili; parlamentosunu izleyen bireyler liberal sistemin teminatıdır.
Liberal sisteme, çevrimin bir başka noktasından, yani devlet tarafından yaklaşıldığında; devlet bireyleri ve kurumları kendi varlık sebebi olarak kavramalı, bireysel ve kurumsal özgürlüklere girişimciliğe ve piyasa kurallarına, siyasi katılıma ve partilere – beraber yaşama anayasası çerçevesinde sahip çıkmalıdır.
Hukuku objektif ve hızlı, bütçesi denk, harcamaları hızlı ve verimli yeni hukuk ihtiyaçları yerel ve evrensel doğru değerleri hızlı karşılayan kısaca parlamentosu doğru ve verimli çalışan bir devlet liberal devlettir. Liberal devletin konumuzu ilgilendiren özelliklerini daha sonra yine ele alacağız.
Gerek birey bazında, gerek kurumlar, gerek devlet bazında liberal davranışların kesiksiz bir bütün halinde bulunması esastır. Yoksa; liberal sistem oluşmaz ve işlemez.
- Liberal Ekonomik Sistemin Yol Arkadaşı; REKABET…
Liberal sistemin ekonomik kesitinin; girişimci bireyin, piyasa ekonomisinin ve liberal devletin oluşum sürecinde bir yol arkadaşı var. Onun adı REKABET.
Piyasa ekonomisinin geçirdiği süreçlerle, rekabetin geçirdiği süreçler birbirini izlemektedir.
Bu salonda bulunan Rekabet Kurumu mensuplarının çok yakından bildiği süreçlerden ben iki noktayı dikkatlere getirmek istiyorum.
Liberal filozofi ve pragma; ikinci dünya harbi esnasında Amerika’dan Avrupa’ya doğru askeri destekli bir ihraca konu olmuştur. İkinci büyük harpten sonra; Alman Anayasası, İtalyan Anayasası hatta Japon Anayasası Amerikan Anayasası kuvvetleri nezaretinde şekillenmiştir.
Bu anayasal şekillendirme esnasında bu ülkelerin ekonomileri de Amerikan dokulu piyasa ekonomisinden nasiplenmişlerdir. Amerikan piyasa kurum ve kuralları bu ülkelerde yerleşmeye başlamıştır.
Rekabet kurum ve kuralları da bu zorunlu ihracat içinde yer almıştır. A.B.D.’de Sherman yasalarıyla başlayan Rekabet kural ve kurumları da Avrupa’ya ayak basmış, daha sonra, ülkelerin kendi pratikleriyle gelişmiştir. Nihayet Avrupa Topluluğunun üye ülkelerinin ilişkilerini düzenlemede Rekabet, dayatmaç yerini korumuştur.
Sonuç olarak; dünyada piyasa ekonomisi süreçleriyle, rekabet hukuku ve uygulamaları birbirini izlemiştir. Bazen, istekli örnek almalarla, bazen dayatmalarla, zorunlu ihraçlarla bu süreç devam etmektedir.
Günümüzde, liberal düşüncenin piyasa ekonomisi, Neoliberalizm adıyla ihraç edilmektedir.
- Bir Çağdaş Paradigma; Neoliberalizm
Neoliberalizm günümüzde tersi düşünülemez, olmazsa olmaz bir paradigmadır. Ayrıntıları bile tartışılamaz, yerel sentezler bile yapılamaz bir “tabu”dur Neoliberalizm…
Dört temel önermesi var Neoliberalizmin,
- Ticareti ve üretimi serbestleştir
- Ekonomiyi dışa aç
- Fiyatları kayıtsız şartsız piyasa belirlesin
- Oluşacak enflasyonu düşür
- Kamusal mülkiyet bırakma, özelleştir
Hedefsel olarak, soyut olarak bu önermelere katılmakta bir sakınca yok.
Sakınca; bu hedeflere; liberal altyapı oluşturulmadan ulaşılmaya çalışılmasında…
- Peki, Nedir Liberal Altyapı?
Daha önce arz etmeye çalıştım. Liberal felsefenin kişilerde, kurumlarda ve en önemlisi devlette yerleşmesi, en önemli altyapıdır.
- Peşisıra; bu yerleşmeyi sağlayacak; kavramlar, yasal normlar ve kurumlar oluşturulmalıdır. Yoksa kavram kaosu, sosyal iletişimsizliğe dönüşecektir.
- Ekonomik veri tabanının sağlıklı oluşturulması, vazgeçilmez bir altyapı öğesidir. GSMH, emisyon ihtiyacı, enflasyon yöntem ve hesaplamaları gibi verilerin yokluğu ekonomik kaos getirecektir.
- Mevcut ekonomik yapı ve mali alışkanlıkların saptanması ve dönüşüm stratejilerinin belirlenmesi çok önemli bir diğer altyapı unsurudur.
Bu altyapının oluşturulmaya başlanması, bulunduğumuz zaman ve yere göre sentezlenmesi ve dönüşüm stratejileri geliştirilmesi ve bunların yönetimiyle piyasa oluşturulması en sağlıklı yoldur.
Genellenmiş hedefleri apar topar uygulamaya kalkmak, kriz ve kaos doğuracak; kriz ve kaosu daha dayatmacı yöntemlerle aşmaya çalışmak, değil liberal beraber yaşamayı hiçbir beraberliğe imkan vermeyecektir.
İşte; ikinci dünya savaşından beri, belli zorlamalarla ihraç edilmeye çalışılan liberal sistem, bugün Neoliberalizm adı altında; kendi altyapısını kuramamış, kavram ve sistemlerini oluşturamamış korunmasızlara ihraç edilmeye, servis edilmeye çalışılıyor.
Uzak Asya’dan Güney Amerika’ya uzanan bu ihraç sürecinde, ülkemizde önemli bir alıcı haline dönüşmüştür.
Doğrusu bu ya; bu hazır alıcılık bana hüzün veriyor. Oysa; kendi altyapısını oluşturmuş kendi sentez gücüyle bir sistem oluşturmuş, genel geçerli kuralları reddetmeden dünyayla köprü kurabilmiş bir liberal devlete sahip olmayı, liberal bir toplumun liberal bireyi olmayı ne çok isterdim.
Ancak; buna, bugün de geç değil. İhtiyaç sürüyorsa, başlangıç için gün bugündür.
- İşe Kavramlardan Başlamak
Bence işe piyasa ekonomisi kavramlarından başlamalı. Önce, piyasanın faktör piyasaları ve ürün piyasaları boyutlarını ele almak, iki farklı piyasayı ayrıştırmak, piyasa anlayışımızı geliştirmek ve netleştirmek gerekmektedir.
Esasen; piyasa kavramları ve hukuku netleşmez ise sizin faaliyet konunuz olan “Rekabet” kavramı da sağlam bir zemine oturmaz.
Piyasa ekonomisi genel olarak; arz ve talep mekanizmalarıyla çalışan, büyüklüğü GSMH ile ölçülen, bir sistem olarak anlaşılır. Ancak piyasanın; dokusal özellikleri irdelenmez, ayrıntılar incelenmez ve hukuki normlara dökülmez, kurumları oluşturulmazsa piyasalar işlemez ve kendilerinden beklenen işlevleri yerine getiremez. Şimdi öncelikle piyasanın iki dokusunu ele alalım, Faktör piyasalarını ve Ürün piyasalarını inceleyelim.
- Faktör Piyasaları, Ürün Piyasaları
Piyasa dokusunu çok iyi bilmeyenler veya piyasa ezbercileri piyasayı tek dokulu zannederler, Faktör ve Ürün piyasalarını ayırmazlar… Ve çok yanılırlar. Piyasa ekonomilerinde; iki ayrı piyasa iç içe çalışır.
Faktör piyasaları; emek sermaye, doğal kaynaklar ve müteşebbis gibi temel ekonomik faktörlerin üretilmelerini sağlayan piyasalardır. Ürün piyasaları ise; ara malı ve nihai mal üreten faktör piyasalarının sunduğu faktörleri kullanan piyasalardır. Ürün piyasaları kurallı rekabetle çalışırlar. Eğer faktör piyasalarını iyi düzenleyemezseniz ürün piyasaları işlemez.
Ürün piyasaları; ulusal fiyat rekabetini değil, uluslar arası fiyat ve kaliteyi baz alırlar. Bu piyasalar kamusal nitelik taşırlar. O yüzden bütün ulusal ekonomiler; ekonomilerini alın tahtasına;
“Faktör fiyatları minimizasyonu,
Faktör kaliteleri maksimizasyonu”
Temel hedef olarak yazarlar ve faktör piyasalarını düzenler.
Çünkü eğer bir piyasanın ucuz ve kaliteli faktörleri yoksa; ucuz ve kaliteli ürünleri olamaz. Ekonomilerin uluslar arası rekabet gücü oluşamaz. Faktörlerde maliyet ve fiyat minimizasyonu ve kalite; klasik nihai ürün piyasalarındaki rekabetle sağlanmaz. Uzun vadeli milli programlarla ve stratejilerle sağlanır.
Örneğin; emek piyasası rekabetle değil; temel kültür, milli eğitim, istihdam stratejileri ve insani hukukla oluşur ve öyle çalışır. Klasik rekabetle; kaliteli ve verimli emeğe ulaşılamaz.
Yine; sermaye faktörünün oluştuğu mali piyasaları; özkaynak ve kredi piyasalarına dönüp baktığımızda aynı gerçekleri görürüz. Mali piyasalardaki borç verebilir fonları kamusal faktör saymayanlar onu ürün zannederler, rekabetle kuralsız sınırsız faiz belirlemeye çalışırlar.
- Ama; Rekabetle Faiz Belirlenmez…
Baştan söylemiştim; bazen “atak” değerlendirmeler yapabilirim diye işte onlardan biri… Bizim ülkemizde son yıllarda, ürünle faktörü ayıramayanlar, serbest piyasa goy goylarıyla para piyasalarını altüst ettiler. Merkez Bankası kimliğini ve politikalarını karmakarışık ettiler, bankacılık sistemini altüst ettiler. Bankacılığı, bankerliğe dönüştürdüler ve Devleti; istediği gibi faiz belirleyebilir hale getirdiler. Bütün bu sonuçlarda; milli tasarrufları ve borç verilebilir fonları ürün zannetme kavramsal yanlışlığı vardır…
Oysa; bütün piyasa kavramları oturmuş ekonomilerde rekabetle faiz belirlenmiyor. Avrupa Birliği Merkez Bankası da, FED’de faizi belirliyor –özellikle kısa vadeli faizleri- arz edici bankalara ve talep edicilere yol gösteriyor.
Çünkü “borç verilebilir fonlar”, her ürünü ilgilendirir, bunları elde eden herkes istediği gibi alıp, satamaz; istediği fiyatı koyamaz; talep çok diye istediği fiyatı koyamaz. Bunlar kamusal mallardır; devleti değil, bireyi değil, ortak düzenin ortak yararını “kamu”yu ilgilendirirler.
Doğal kaynak piyasaları ve temel girdi piyasaları da, her ürünü, her üreticiyi, her tüketiciyi ilgilendiriyorlar; nihai mal maliyetine kaçınılmaz olarak giriyorlarsa; bunlar da kamusal mal olarak ele alınmalı; faktör piyasaları kurallarına göre düzenlenmelidir. Bu konudaki kurallara ve rekabet anlayış ve yaklaşımına daha sonra geri döneceğiz. Konu başlığımız “Faktör Piyasalarında Rekabet” konusunu sonuca doğru ele alacağız.
Bu arada; bugünkü piyasa ekonomisi anlayışımızın oluşması sürecinde, özellikle piyasa anlayışına yasal form arayışı esnasında 1980’li yıllarda yaşadıklarımı sizinle paylaşmak istiyorum…
- 1980’de Piyasa Normu Arayışları
Bendeniz 1980 Kurucu Meclisinin Danışma Meclisi kanadında üyeydim. Bütçe komisyonu yönetiyorduk. O yıllarda; Anayasanın yanısıra pek çok yasal temel atılmıştır. Bankacılık Yasası, SPK Yasası, daha sonra yasalaşan KDV, rekabet hukuku vs. gibi temel yasal düzenlemeler o günlerde ele alınmıştır.
Bizde bir grup arkadaşla, piyasa ekonomisine sistematik bir yaklaşımda bulunmak, parça, bölük yaklaşımları bütünleştirmek istiyorduk.
Temel yaklaşımımız; 1960 Anayasasının “ Karma Ekonomi” yaklaşımının yanlış olduğu, iktisat literatüründe Karma Ekonomi diye bir sistem olmadığını bunun Piyasa Ekonomisi düzenlemeleriyle yer değiştirmesi biçimindeydi.
Diyorduk ki; Anayasalar orta vadeli belgelerdir. Ekonomik sistem de içermelidirler. Karma Ekonomi bir sistem tanımı değildir. Piyasa ekonomisi tanımını Anayasa’ ya yerleştirelim.
Anayasa’ da ekonomik düzen tanımlansın. Ekonomik düzenlemeler, Anayasa’ nın orasında burasında yer almasın. Ekonomik ve Mali hükümler diye yeni bir bölüm açalım, ekonomik sisteme ilişkin düzenlemeler orada bir bütün halinde toplansın.
Piyasa ekonomisini de şu çerçevede tanımlayalım;
- Piyasanın; faktör piyasaları kesitini; kamusal görev alanı olarak tanımlayalım
- Ürün piyasalarının ise; arz tarafını standartların tanımlamasıyla, talep tarafını tüketicinin korunmasıyla ilişkilendirelim.
- Ürün piyasalarında rekabeti koruyacak düzenlemeleri getirelim.
Bütün bunları; “Ekonomik ve Mali Hükümler” başlığı altında 7 madde de toplayarak önerdik.
Sonuçta; ya biz iyi ifade edemedik, ya anlaşılamadık;
- 1982 Anayasasında Karma Ekonomi deyimi kaldı
- Ekonomik ve mali Hükümler diye bir bölüm açıldı ama 7 maddeden bir tek madde girdi, piyasa ekonomisi tam tanımlanamadı
- O madde de, zannediyorum, ya 164, ya 167.madde “Devlet, sermaye, mal ve hizmet piyasalarını kurar, rekabeti korur vs.” gibi geçti ve Anayasa’ da yer aldı.
Sonuç olarak; bizim piyasa ekonomisi sistemimiz tam bir Anayasal dayanaktan yoksun biçimde oluşturulmaya çalışıldı. Geçmiş, yirmi yılda bu eksiklik; gerek kurumsal oluşumlarda, gerek kamuoyunun değer yargılarında büyük boşluklar, yaralar açmıştır. Bugünkü; kavram ve uygulama kaosu doğmuştur.
Piyasalaşma tamamlanamamıştır. Çünkü kavram ve sistem yaklaşımı yoksa kurumsallaşma yoktur. Ne birey, ne kurumlar, ne devlet ne yapacağını bilemez.
Nitekim öyle de oldu; herkes kendi anladığını, piyasa diye savundu.
- Bireyler, kuralsız başarıları,
- Kurumlar ve aileler, tekelleşmeyi,
- Devlet, istediğini yapabileceği ortamı,
piyasa zannetti.
İşte bu güne geldik. Sonuç ortada… Dağıtmadan; bu dağınıklığı biraz daha açalım. Mesela; Özelleştirme ve Devlet-Piyasa ilişkileri kavramlarını bu bağlamda irdeleyelim.
- Piyasalaşma Tamamlanmadan, Özelleştirme Olmaz.
Özelleştirme; üretimde, devlet mülkiyetinin bireysel veya toplumsal mülkiyete dönüştürülmesidir.
Devletin; üretimde kalması bireyle rekabet etmesi, girişimcilikte haksız rekabettir. Devlet üretim mülkiyetini bireylerine yükler. Bunu yaparken de; doğru bir piyasa sistemi kurar.
Önce; faktör piyasaları düzenler; girişimci temel faktörlerle dünya fiyatları ve kalitesinde kavuşur. Alır bunları; yaratıcı, iyi yönetici, iyi satıcı niteliklerini ekler. Pahalı ve kalitesiz temel faktörlerle; ne devlet işletmesi, ne özel girişimci baş edebilir.
Sonra; devlet, bireysel tekelleşmeye değil, toplumsal üretim mülkiyetine dayalı özelleştirmeyi hedefler.
Bu bozuk faktörlerle; daha çıplak deyişle; dünyanın 5-6 katı reel faizlerle, dünyanın 3 katı enerji fiyatıyla işletilmeye çalışılan piyasada özelleştirme olmaz.
Özelleştirme de çözüm zannedilerek topluma vakit kaybettirilir, kaynak kaybettirilir.
- Devlet Piyasasının Üstünde Değil, İçindedir.
Ülkemizde; piyasa kavram, norm ve kurumlarının oluşturulmamasının en önemli sonucu devlet – piyasa ilişkilerinde ortaya çıkmış, kendini piyasanın içinde değil, üstünde gören devlet yarım yamalak işleyen piyasamızı yıkmıştır.
Devlet; faktör piyasalarını düzenler, ürün piyasalarını denetler, oluşan katma değerden yani GSMH’ dan vergi ve benzeri düzenlemelerle pay alır. Kendisi oyunun tarafı değildir. Örneğin istediği fiyatlarla para piyasalarına girip, fon toplayamaz. Toplarsa böyle olur; minimize etmesi gereken faizi bozar; toplarsa piyasa üreticilerine gerekli fonları alır, onları verimsizliğe sevk eder, piyasa kurumlarını da fonsuz bırakır, kurutur.
Devlet; mülkiyeti ve yönetimindeki bankalara bedelini vermeden “görev veremez” verirse onlara piyasayı bozdurur.
Devlet vergiyi bile piyasasından; kaynakları daha iyi dağıtma gerekçesiyle alır. Vergi piyasayı bozmamalı, piyasanın ve toplumun geleceğini koruma gerekçesiyle alınmalı… kamusal verimlilik, bireysel verimliliğin mutlaka üstünde olmalı. Bireysel verimlilik enerjikse; kamusal verimlilik Sinerjik olmalı… sinerji, enerjiden büyüktür çünkü…
Buraya kadar liberal sistemi ve onun gelişimini, kesitlerini, alt düzenlerini; piyasa ekonomisini, faktör piyasalarını, ürün piyasalarını devlet – piyasa ilişkilerin vulgarize ederek arz etmeye çalıştım. Arada da rekabetin liberal sistemle beraber evrildiğini, geliştiği ülkelerden birlikte servis ve ihraç edildiğini ifade ettim.
Demeye çalıştım ki; bu altyapıyı konuşmadan rekabeti ve faktör piyasalarında rekabeti konuşmalıyız. Şimdi rekabete daha yakın bakmaya çalışacağım, önce ülkemizdeki mevcut rekabet pratiğimizi –bağışlarsanız siz uzmanlara, siz yetkililere karşı cüret ederek- konuşmaya çalışacağım.
- Rekabetin Neresinde Duruyoruz?
Evet, rekabetin neresinde duruyoruz… Yirmi yıldır piyasa, piyasa diyen, son 4 yıldır Rekabet Yasası sahibi bir ülke olarak rekabetin neresinde duruyoruz.
Öncelikle diyorum ki; piyasa tanımları netleşmeden rekabetin işi zordur, o zorlukları yaşıyoruz. Bu yüzden bu işin bilimsel uzmanları ve yasal sorumluları olarak siz Rekabet Kurumu mensupları piyasa ekonomimizin netleşmesine, kavramsal, hukuksal ve kurumsal olarak netleşmesine lütfen ön ayak olunuz, bu probleme sahip çıkınız. Çünkü bu işi en çok siz, düşünüyor, tartışıyorsunuz. Piyasanın sağlıklı kurulmasına ilişkin bilgi ve ilgi sizlerde zaten var.
Bu toplantıları ve sonrasında yaptığımız yayınlarla bu işi zaten yapıyorsunuz. Ama daha sonuca götürücü çalışmaları, örneğin yasal çalışmaları öne alın, önermelerde bulunun.
- Rekabetin Ötesinde…
Bana göre; mevcut teşebbüsler arası ilişkileri içeren rekabet uygulamalarının ötesinde bir şeyler var bizim ülkemizde. Rekabet bozucu temel şeyler var. Teşebbüslerarası rekabet düzenleme ve denetlemelerinden önce onları konuşalım.
Bana göre; devletin piyasa bozucu davranışları, sizin görevlisi olduğunuz rekabetin korunmasına doğrudan zarar veriyor.
Sizin kanununuzdaki teşebbüs tanımını aynen okuyorum. Kanununuz; teşebbüs için “piyasada mal ve hizmet üreten, pazarlayan satan gerçek ve tüzel kişilerle; bağımsız karar verebilen ve ekonomik bakımdan bir bütün teşkil eden birimler” diyor.
Biraz önce verilen arada, Sayın Bakanınıza; değerli dostum Müftüoğlu’ na sordum. “bağımsız karar verebilen ve ekonomik bakımdan bir bütün teşkil eden birim” ne demek diye…
Acaba bu “devlet” olabilir mi? Bunların rekabet bozucu davranışları, piyasayı berhava edici tek taraflı faiz ilanları görev alanınıza girebilir mi? Biraz gülümseyerek söylüyorum tabii, teşebbüs tanımına “devleti” de sokma önermeme…
Ancak; piyasayı bozan devletin kendisi. Buna bir çare lazım. Bir diğer konu; bugün, rekabetin ana unsurları firmaların, sizin deyiminizle “teşebbüslerin” içine düştüğü acıklı durum.
Teşebbüslere, mal ve hizmet üretimine dayalı reel piyasa ortadan kalkmış spekülasyon piyasa ortamını yok etmiş, “teşebbüs” leri yani sizin, rekabetçilerin ana uğraş birimlerini yok etmiş… Bu firmalar yoksa, rekabet zaten yok. Sizin işiniz Rekabeti düzenlemenin varlık sebebi bu firmalar…
Saha yok olmuş, oyuncular ölmüş, Merkez Hakem Komitesi ne yapar. Ne iş yapar?
Bu yüzden; lütfen teşebbüslerinize sahip çıkın, onları yaşatacak ortamın yani piyasanın sağlıklı biçimde kurulması gayretlerini birincil ilgi alanı haline getirin.
- Konu Başlığına Geri Dönersek
Evet, konu başlığımıza geri dönersek; kısa ve kestirme önermelerde bulunalım. Çünkü çok geniş bir tur attık. Dilimizin döndüğü, aklımızın erdiğince rekabetin etrafında döndük durduk.
Faktör piyasaları düzenlemelerinde ve uygun koşulların oluşturulmasında birinci iş; düzenleyicinin düzenlenmesidir.
- Düzenleyiciyi Düzenleyelim
Faktör piyasaları düzenlenmeden, ürün piyasaları düzenlenemez. Ürün piyasalarının unsurları “teşebbüs”ler yaşayamaz. O halde; faktör piyasalarını düzenleyecek devletin öncelikle “Liberal Devlet” formuna ve sorumluluğuna kavuşturulması gerekmektedir. Liberal Devlet piyasa bozmaz. Örneğin tek taraflı faizlerle piyasaya girmez. Liberal devlet için gerekli anayasal ve yasal önermeler bir başka konuşmanın konusu kuşkusuz.
- Faktör Piyasalarını Nasıl Düzenleyelim?
Önce şunu söyleyeyim. Bir ekonominin faktör piyasaları genellikle yerel rekabetle değil, uluslararası ölçüt ve hedeflerle düzenlenir. Faktör piyasalarının; ürün piyasalarındaki rekabeti güçlendirecek, onlara faktörleri minimum fiyatla ve maksimum kaliteyle ulaştıracak ve bu yolla; ürün rekabetinin yolunu açacak, biçimde düzenlenmesi gerekmektedir. Temel düşüncemiz; faktör piyasalarının kamusal olduğu ve uluslararası ölçütlerle düzenlenmesi gerektiğidir.
Şimdi konu somutlaşsın diye temel faktörlerin bazıları üzerinde düşüncelerimizi söyleyelim. Tabii bu piyasaları ayrıntıları ile burada konuşmak mümkün değil. Sadece bazı somutlamalar yapalım. Konu biraz açıklığa kavuşsun.
Emek piyasamız; üretim sorumluluğu, bilinci ve tutkusu olan kültür ve eğitim sistemine oturmalıdır. Burada rekabet; bireylerin vasıf dokularını geliştirme konusunda birbirleri arasındaki rekabettir. Emek arzı; meslek modifikasyonları netleştirilerek ve zamanın ihtiyaçlarına göre geliştirilerek düzenlenmelidir. Emek talebi; ancak böyle bir zeminde gelişebilir.
Ücretin üzerinde; kamusal verimsizlik bindirmeleri, faaliyeti içermeyen gereksiz yasal mali yükümlülükler olmamalıdır.
Sermaye faktörünü veren Mali Piyasalarımıza dönüp bakalım.
Teşebbüslerin özkaynak ihtiyaçlarını veren borsalar; rahat girilebilen sadece sermaye verenin değil, alanın da korunduğu bir yaklaşımla düzenlenmelidir. Enstrümanları çeşitlenmeli spekülatif oyun alanı olmaktan çıkarılmalıdır.
Mali piyasalarımızın ödünç veren tarafı; yani bankacılık sistemi yeniden düzenlenmelidir. Bankacılık, mülkiyet olarak toplumsal, fonksiyon olarak kamusal bir sistemdir. Devletin bankası olmadığı gibi kişilerin de bankası olmaz. Kişisel para kurumunun adı “banker”dir. Ülkemizde bankacılık adı altında bankerlik yapılmaktadır. Merkez Bankası’nın rolü yeniden tanımlanmalı, faizi minimize eden vade yaratan Merkez Bankacılığı anlayışı yerleştirilmelidir.
Doğal kaynak piyasalarımızın yeniden düzenlenmesinde en önemli unsur, temel faktör olan topraktır. Toprak; özellikle kentsel topraklar; gelir bölüşümünü bozan, ekonomide kaynakların yönünü üretimden spekülasyona doğru çeviren bir rant kaynağına dönüşmüştür. Toprak, spekülasyon aracı olmaktan çıkarılmalıdır.
Müteşebbis; “başkalarından farklılaşan zengin”anlayışında olmamalı, kamusal misyonu olan bir üretim görevlisi anlayışına doğru değişmelidir…
Temel girdilerden enerjinin üretim ve dağıtım sistemi “dünya seviyelerinde enerji maliyeti” hedefi ile yeniden yapılanmalıdır.
Görülüyor ki; faktör piyasaları bir ekonominin ve piyasanın belkemiğidir. Faktör piyasalarını düzenleyemeyen; ürün piyasalarını düzenleyemez. Verimsiz çalışan ve pahalı ve kalitesiz faktör üreten; faktör piyasaları ürün piyasalarını yok eder, teşebbüslerin yerel uluslar arası rekabeti de kendiliğinden yok olur. Rekabet adına konuşulacak bir şey kalmaz.
Hepinize saygılar sunuyorum.
“FAKTÖR PİYASALARINDA REKABET KOŞULLARI.” için bir yorum